Çarşamba günü Harry Potter’ı canlandıran 17’lik Daniel Radcliffe’in çırılçıplak soyunduğu oyundan bahsetmiştim.
Bugün de kısa kısa diğer New York notlarıyla turu tamamlıyoruz.
Tahmin edileceği gibi burada yer gök hálá Obama. Obama’yı anlatan kitaplar, özel koleksiyon dergiler, tişörtler, "Yes We Can / Yes We Did" ve "Change, Hope" yazılı sticker’lar gırla...
Bunlar hadi neyse, ama Obama donu görmeyi beklemiyordum doğrusu. Basbayağı kırmızı donun üzerine Obama’nın yüzünü basmışlar, satıyorlar. Bizde böyle bir şey yapsalar ne olurdu acaba...
Obama ve kriz, konuşulan başlıca konular. Obama’yı kurtarıcı olarak gören de var, "hiçbir şey yapamaz" diyen de.
Bu meseleler bir moda partisinde bile konu olabiliyor.
Mesela, geçen cuma The Marmara Manhattan’ın penthouse’unda yapılan Emre Ertürk’ün yeni koleksiyonunu tanıttığı partisinde...
New York’ta yaşayan tasarımcı Ertürk’ün davetinin ağır topu Kerry Kennedy’ydi. Robert F. Kennedy’nin yedinci çocuğu olan Kerry, insan hakları avukatı ve bu alanda yaptığı çalışmalarla dünya çapında nam salmış biri.
Kerry, Ertürk’ün davetini kırmayıp gelmiş. Obama destekçisi olduğunu söyledi kısa sohbetimiz sırasında. Güzel gülen bu adamdan umutluymuş. Bir de Obama, "Amerikan Rüyası" denen şeyi yeniden canlandırmış belli ki, herkes bu rüyaya tekrar inanmaya başlamış.
Ertürk’ün daveti demişken... İstanbul partileriyle New York partileri arasındaki farkı bu davet sayesinde daha net gördüm:
1. New York’ta davetliler belirtilen organizasyon saatinde mekana damlıyorlar hemen. İstanbul’daki gibi "geç gideyim, havam olsun" mantığı burada yok.
2. Herkes birbiriye anında sosyalleşiyor. Tanısın tanımasın, gülümseyip "Nasılsın" diyor. Malum İstanbul partilerinde böyle bir şey hayatta olmaz. Herkes birbirini haset içinde bir kenarda süzer. "Yanındaki kim? Ne giymiş bu salak?" diye diye...
3. NY’lular beğendikleri organizasyonda sonuna kadar kalıyor. Beğenmezlerse hemen vınlıyorlar. Eh, İstanbul’da da az çok böyledir. O gece davetliler hem Ertürk’ün yeni aksesuvarlarını görücüye çıkarttığı mini defilesini hem de ambiyansı sevdi ve geç saatlere kadar kaldı. Bunda tabii, ılık havanın da etkisiyle penthouse’un terasında partileme şansını yakalamanın payı büyüktü.
New York’tan yerli portreler
Cihan (30 yaşında, müzisyen)... Amerika’ya üniversite için gelmiş. Müzik üzerine okumuş. Uzun yıllardır burada yaşıyor. Hafta sonu birkaç barda pop rock tarzı müzik yapıyor. Kendine bir menajer tutmuş. Onun aracılığıyla kalburüstü kesimin partilerinde de müzik yapıyor. Bu sayede birçok ünlüyle tanışmış. Bon Jovi mesela...
Bunlar işin hoş tarafı. Bir de nahoş yanı var. Yedi yıldır Türkiye’ye dönemiyor. Türkiye’ye dönerse Amerika’ya girişinin zor olabileceğinden bahsediyor.
Çünkü Green Card için Amerika’da tuttuğu Türk avukat bir süre sonra yolsuzluktan tutuklanmış! Haliyle avukatın çalıştığı masum insanlar da zan altında kalmış. Davası bittiğinde rahatça iki ülke arasında gidip gelecekmiş.
Orkun (23 yaşında, öğrenci)... Chelsea’de moda üzerine okuyor. İki yıldır New York’ta ve şehrin sosyal ağına hızla dahil olmuş. Ünlü modacılarla, mağaza direktörleriyle bağlantısı var.
New York’tan hem korkuyor hem de çok seviyor. Çünkü bir arkadaşı cinayete kurban gitmiş. O yüzden kalabalığı bol olan yerlerde yaşamak istiyor. Kendini güvende hissetmek için... Ve son olarak: İstanbul’a dönmek istemiyor.
Burada moda dünyasının içinde olmak onu daha çok mutlu edecekmiş.