Bazı şeyler hayata bağlanma nedeni olabiliyor. Mesela çok eskilerden minti sakızları böyleydi.
Nereden aklıma geldiyse şimdi, cidden fikrim yok. Boşverin. Asıl meselem Nip/Tuck çünkü.
Bilen bilir, ikinci sezon finali sonrası bir Nip/Tuck yazısı döktürmüştüm.
"Üçüncü sezona kadar altı ay beklenir mi?" diye dert yanmıştım.
Akabinde (sağ olsunlar) Amerika’da yaşayan okurlardan 3. sezon ipuçları bile gelmişti.
O günler geldi geçti. Ve işte pazar günkü üçüncü sezon finali sonrası yine yazıyorum Nip/Tuck’ı, elimde değil. Çünkü senaryosunun tıkır tıkır işlemesine ve sürekli şaşırtan konularına hayranım dizinin. Bizde böyle zekice yazılmış diziler yok ne yazık ki, üzgünüm.
Sakız gibi uzuyor yerli dizilerin sahneleri.
Zaten bir kısım seyirci epeydir yabancı dizi müptelası. Lost, Grey’s Anatomy, House, Medium, Big Love, Desperate Housewives ve nihayet Nip/Tuck, en çok bağımlılık yaratanlar.
Bu arada, yakında başlayacak Dexter’a(kanalı e2) ve Entourage’a(kanalı comedymax) dikkat.
Her ikisi de dizi bağımlılarına iyi gelecek türden.
Özellikle de gündüzleri adli tıp polisi, geceleri seri katil olan Dexter...
Yerli dizilerdeki gibi lafı dağıttım, tekrar Nip/Tuck’ın, Amerika’da yayınlandığı vakit altı milyon kişiyi ekran başına çeken 3. sezon finaline geliyorum.
Final bölümünün en iyi ve kalp çarpıntısı yüksek sahnesi, hem Carver’ın (yani Quentin malumunuz) hem de Ariel’ın babasının aynı anda kurbanlarını kesmeye çalıştığı sahneydi.
Quentin ile Kit’in kardeş çıkmaları da ayrı bir sürprizdi. Ancak bu kez, o hızlı kurgudan dolayı galiba, birtakım açıklanmayan ve boşlukta kalan noktalar oldu gibi, ya neyse...
Nip/Tuck’ın bitişi oldu asıl boşluk. Şimdi hangi diziyle sarsılacağız pazar pazar?
NOT: Dizinin 4. sezon finali geçen haftalarda Amerika’da gösterildi bile. Eski bölümler ise e2’de yeniden başladı.
Mevzular arası trekking
Hülya Avşar, sevgilisi Sadettin Saran’ın şirketinden şov programı ve dizi yapacakmış. O halde: Saran’ın şirketi her an batabilir. Çünkü görünen köy kılavuz istemez. Avşar’ın içinde olduğu son projelerin hepsinin reytingi düşüktü. Gerçi Saran-Avşar ikilisinin tenis maçları yayınlansa, ilgi göreceğine eminim. Belki kimse maçla ilgilenmezdi, ama "Bu kez de raketle poposuna vuracak mı Sadettin Bey’in?" diye sonuna kadar beklerdi müsabakanın bitmesini...
Fransız psikiyatr ve seksolog Sylvain Mimoun, Ayşe Arman’a verdiği röportajda "Yeni trend biseksüel olmak" demiş. Özellikle evli erkeklerde bu yönde artış olduğunu belirtmiş. Bence Türkiye için de az çok geçerli bu tespit. Ama gel gör ki ortada bununla ilgili yapılmış bir araştırma yok. Zaten yapılsa bile hiçbir evli erkek gerçeği söylemez. Belki bir tek karıları...
Cahide Variete’de pazartesi gecesi Belkıs Özener vardı. Belkıs Hanım ve söylediği eski şarkılar iyiydi hoştu, ama Özener’in "süperstar" söylemi ("Çakkıdı bile benim albüme yetişemedi" demesi mesela) iki-üç numara büyük durdu üzerinde.
Akşam’ın pazar ekinde Mine Akverdi yazmış. Meğer "yüz körlüğü" diye bir hastalık varmış. İlgimi çekti, çünkü ben de artık fi tarihinde tanıştığım bazı insanların yüzünü unutabiliyorum. Birkaç dakika, "Ya kimdi bu?" diye düşünüyorum, sonra jeton düşüyor. Neyse ki yüz körü değilmişim. Çünkü bu hastalığa yakalananların durumu daha feciymiş. En yakınlarını, hatta fotoğraflardaki kendi yüzlerini bile bazen hatırlamıyorlarmış.