Müzisyen isyanı: Dinleyici çok konuşuyor!

Barda konser dinlemek zor iştir.

Haberin Devamı

Ben her seferinde dayanamayıp kaçarım mesela.
Çünkü: Bir yandan bolca sigara dumanına (evet, gece 24’ten sonra her yerde kendiliğinden serbest) maruz kalırsın.
Bir yandan da sahnedeki solistin sesinden çok mekandaki kalabalığın konuşma gürültüsünü, şen kahkahasını duyarsın.
Hele sahnedeki solist kendi şarkılarını söylüyor ve aniden bir “Haykıracak Nefesim” filan patlatmıyorsa, o zaman konuşma balonları daha çok uçuşur havada, öyle böyle değil.

AYLİN ASLIM: MÜZİSYEN TARTAKLANIYOR

Bu gizli derdi/gündemi en son Aylin Aslım yüksek sesle dile getirmiş.
Kiamore adlı bloga yazdığı yazıda şöyle diyor:
“Konsere bilet alarak ya da davetiyeyle gelen seyirci, konseri dinlemek dışında her türlü sosyalleşme haline giriyor. Konuşmadan ya da foto-video çekmeden duramıyor.
Sohbetin volümü müzisyeni ve ekibini bastırıyor, onları duruma lanet eder hale getiriyor.
Dinlemek için gelip gürültüden duyamayan seyirciler arasında kavgalar çıkıyor. Müzisyenler seyirciyi uyardığı için tartaklanıyor. İşletme müzisyeni değil ensesi kalın ağır müşteriyi koruyunca müzisyen mekânı arka kapıdan terk etmek durumunda bile kalabiliyor...”

DİNLEYİCİNİN HATASI ŞU

Aylin Aslım haklı. Dinleyici konuşmanın dozunu çoğu zaman kaçırıyor.
Bence hata şurada: Dinleyici aslında o bara konser dinlemeye değil, kafa dağıtmaya/sosyalleşmeye geliyor.
Yani konseri bir amaç değil araç olarak görüyor.
Özellikle geç saatte başlayan konserlerde bu yüzden konuşma gürültüsü çığrından çıkıyor.
Belki konser saatleri daha erkene çekilerek bu problem bir nebze azaltılabilir.
Aylin’e katılmadığım tek nokta ise şu:
Telefonla video ve fotoğraf çekme işi.
Evet doğru, bu kaydetme işini abartıp gece boyu yapanlar var. Ama bu bağımlılık bize özgü değil, yurtdışı konserlerinde de var.
Bir çağ hastalığı yani, şimdilik tedavisi yok.

CEYLAN ERTEM: BANA BAK, EKRANA DEĞİL

Mesela Sinop’ta konser veren Ceylan Ertem, yaşadıklarını aynı yazıda şöyle anlatmış:
“...Neymiş efendim elinden telefonunu almışım. Yahu flaşla gözümün on santim ötesinde kırk dakika çekim yaparsan alırım elinden telefonunu. Telefonlu elini indirdim aşağı, artık son şarkıda dedim ki bana bak, ekrana değil...”

KONSANTRASYON KAYBI

Müzisyenlere hak verdim, ama şunu da gözden kaçırmamalı:
Hepimizde bir konsantrasyon kaybı var.
Hiçbir şeye tam olarak odaklanamıyoruz.
Buna ister sosyal medya etkisi deyin ister Türkiye’nin siyasi/sosyal fırtınaları ister başka bir şey...
Ama en önemlisi şu galiba:
Kimse kimseye saygı duymuyor ki...

Haberin Devamı

Kenan Doğulu’nun oyuncaklarına bayıldım!

Haberin Devamı

Fikir güzel, fikrin sergilenişi yaratıcı, bu fikirle doğacak olan yardım ise şahane!
Mika-Der’in Capitol’le beraber gerçekleştirdiği “Mutluluğa Çağıran Oyuncaklar” sergisinden bahsediyorum.
*Sergide, her ünlünün çocukluğunda iz bırakan oyuncağına dair hikayeyi kendi sesinden dinleyebiliyor, oyuncağını da görebiliyorsun.
*Dahası, Tekirdağ Çerkezköy’de temeli atılan Çocuk Destek ve Rehabilitasyon Merkezi’ne bu sergiyi gezerek destek oluyorsun.
*Mika-Der (Minik Kalplerle El Ele Derneği) Başkanı Nesrin Ercan, “Bu sergi için sizden de oyuncağınızı ve onunla ilgili hikayeyi alabilir miyiz?” dediğinde uzun uzun düşündüğümü anımsıyorum.
Oyuncak hikayem sergide, burada yazıp sürprizi bozmayayım.
*Sergide en çok Kenan Doğulu’nun minik mekanik oyuncaklarını beğendim! (Bir gün beraber oynasak mı Kenan?)
*Unutmadan, sergi 31 Ocak tarihine kadar Capitol Muse Project’te.

Yazarın Tüm Yazıları