İstanbul Fashion Week’in bitmesiyle beraber muhteşem defile koşuşturmacası sona erdi.
Peki geriye ne kaldı? Bütün defilelere, fikirlere, şovlara bakınca durum şundan ibaretti: Herhangi bir fikre sırtını yaslamaksızın, direkt alıcıya (yani sosyete, yani ünlü birkaç insan) yönelik göz alıcı, parlak, günümüz trendlerine uygun, standart, risksiz, şekerci dükkanı gibi bol renkli çalışmalar yapanlar... Sünnet, gılman (cennetteki erkek hizmetkâra verilen isim), hamam gibi dini/oryantal temaları kendi dünyasına göre modernize edip “ışık doğudan yükselir” diyenler... Ve arada kalanlar... Çok fazla “birini andıranlar”, İngiliz sokak stilinden ya da Fransız şanson havasından bir türlü kurtulamayanlar, hem ticari olayım hem de bohem gözükeyim telaşındakiler... Bu üçünden en çok dikkat çekici olan ikincisiydi elbet. Diğerlerini biliyoruz çünkü. Yıllardır alışığız. Kanıksadık. Ama daha önce hamamda düzenlenen, hamam temalı bir defile izlememiştik. Ya da sünnet kıyafetlerinden yola çıkan bir koleksiyon görmemiştik. Keza hurileri değil, gılmanları gündeme getiren biri de olmamıştı. Şu da denilebilir tabii: Türk modacılar yabancıları tavlamak, “oryantalist” damara basarak “para basmak” için bu yollara başvuruyor. Ama yabancı da salak değil. Eğer yapılan iş sadece “oryantalist” ise sıkılır, bunalır zaten. Tasarımcı üzerine gerçekten bir şey koymuşsa ilgilenebilir. O yüzden bu tür çalışmaların, yani bu topraklara özgü “damardan” şovların devamı gelecek gibi. Bu sezonki İFW’den esas geriye kalan budur yani...
Bu da ‘layt’ bir İFW raporu
Analizimi yaptım, rahatladım. Şimdi işin daha layt kısmına, İFW’nin eğlenceli raporuna geçelim. Buyrunuz, izdiham yaratmadan ilerleyiniz, lütfen yerime oturmayınız... EN İYİ AFTER PARTY: Malum İFW bu sefer after party olayına doyamadı. Neredeyse her tasarımcı, her marka defile sonrası farklı mekanlarda parti yaptı. Ama katılan insanlar üç aşağı beş yukarı aynıydı. Doğal olarak... Peki en iyi parti kimindi? Elbette Simay Bülbül’ün partisi en iyisiydi. Tuğçe Kazaz’ın içinde olduğu bir kısım kalabalık terasta, Oben Budak’ın müzikleriyle coşan bir kısım atölyede ve kalanlar sokağa taşmak suretiyle geç vakitlere kadar konuştu, tartıştı, flört etti. Kimisi de benim gibi “sosyal deney”ler yaptı. Nasıl mı? “Terastan az önce bir kız düşmüş” deyip kalabalığın tepkisini ölçerek! Kimisi bu asparagas habere, “Hadi gidelim buradan” derken, kimisi de “Gidip yardım edelim, durumu nasıl?” diyerek farklı tepkimelerde bulundular. EN KUBRICK: Gamze Saraçoğlu’nun Stanley Kubrick’in “2011: A Space Odyssey” filminden ilham alarak yaptığı koleksiyon. Ama Gamze sanki Kubrick’in bir başka filminden, “Eyes Wide Shut”tan da ilham almış gibiydi. Transparanların fazlalığı açısından... EN SEZEN AKSU: Arzu Kaprol. Paris Moda Haftası’nda şov yapacağı için İFW’de defile yapmadı. Kendisi yerine yanında çalışan asistanlarının tasarımlarını “Studio Kaprol” adıyla podyuma taşıdı. Sezen Aksu’nun bir dönem vokalistlerine albüm yapması, sahneye çıkarması gibi bir durumdu kısacası... EN CINDERELLA VAZİYET: Rana&Berna Canok defilesinde bir mankenin ayağını sıkan ayakkabının tekini çıkartıp yürümeye devam etmesi ve ayakkabının uzun süre kendisini oradan kaldıracak bir “prens”, yani görevli beklemesi... EN “CENNETE Mİ DÜŞTÜK” DEDİRTEN DEFİLE: Özlem Süer’in Hollanda Konsolosluğu’nda gerçekleştirdiği defilesi. Şov öncesi ve sonrası davetliler konsolosluğun cennet gibi bahçesinde soluklanmaya bayılınca uzun süre kimse buradan ayrılamadı. EN İZLEMESİ ZOR DEFİLE: Galatasaray Hamamı’ndaki Gül Ağış defilesi. İçeriye üç-dört tane taşınabilir klima koymak kimsenin aklına gel(e)mediği için doğal olarak davetliler ve defileyi görüntüleyen gazeteciler ter içinde kaldı. EN ASSOLİST MANKEN: Umut Eker. Dövmeleriyle meşhur tasarımcı Umut Eker, Deniz Kaprol’un takı defilesinin baş aktörüydü. Hem kıyafeti hem de makyajıyla fazlasıyla ilgi odağı oldu.