Paylaş
Dergisi’ne verdiği röportajda böyle söylemiş: “Herkesin virajları olduğunu düşünüyorum ve benim şu an için dönemecim gelmedi.”
Kara’nın beklediği o kariyer dönemeci ne zaman gelir, gelirse biz görür müyüz üç vakte kadar, orasını bilemem.
Ama “dönemecim gelmedi”, doksanlı yıllardan bu yana hızla gelişmekte olan sokak Türkçe’sine geçici bir armağan olabilir.
Nasıl yakın zamanda Pelin Batu, “Vücudum attı” demişti televizyonda. Onun gibi bir şey. Ya da: “Oha falan oldum”, “Kal geldi” gibi gibi. Bir şey.
Neyse yormayın beni, bu yazının dönemeci geldi şimdi.
İZZET VE MARIA
İzzet Çapa’nın Maria Sharapova’yla süre kısıtlaması yüzünden yapamadığı röportajın hikayesini günlerdir okuyoruz. Dahası, bu yarım iş hakkındaki yorumları da.
Gına geldiğini söylemeye gerek var mı?
Oysa ortada uzun uzun analiz yapacak, abartacak bir durum yok.
Medyanın bizzat kendisi ya da organizasyon firmaları yıllardır ünlülere arada sırada röportaj yaptırır.
Amaç belli: Röportajla değil, “X, Y’yle konuştu” diye daha ilk baştan haber olmak.
Eleştirilecekse bu tercih eleştirilmeli, kişiler değil.
Bir ara hatırlarsanız, Deniz Akkaya’nın yaptığı/yapamadığı röportajlar sıkça konuşuluyordu.
Hatta Val Kilmer’la yaptığı kısa röportajda Ayşegül Tecimer ayrıntısını sormaması/gole çevirmemesi yüzünden Akkaya bir hayli topa tutulmuştu.
KULİS İSTEKLERİ
Dünyaca ünlü şarkıcıların Türkiye’deki konser saati yaklaştığında yapılacak ilk rutin haber malum:
O şarkıcının ya da grubun kulis isteklerinin uzun ve ayrıntılı bir listesi.
Bu istekler organizatörler tarafından iştahla servis edilir tüm gazetelere. Ve okurun da her zaman ilgisini çeker.
Ya da bize öyle gelir.
Peki bu tarz haberlerin verilmesinde/okunmasında bize özgü bir “görmemişlik” de yok mu?
Elbette o şarkıcı ya da grup bilmem ne suyunu ya da bilmem ne yemeğini talep edebilir. Ya da kulisinin tamamen beyaz olmasını filan talep edebilir.
Ne var bunda?
Her gün başka bir şehirde uyanıp konser veren biri için sıradan aslında bu istekler. Lüks değil. Bunu da, ne olur artık, abartmayalım.
Bir Osmanlı partisi
Muhteşem Yüzyıl’ın muhteşem etkisi kendini gece hayatında da gösterdi ve ilk Osmanlı konseptli parti önceki gece yapıldı işte.
Akaretler’deki Kaf:f’ta yapılan partiye adımımı atır atmaz gördüm ki, partinin Osmanlı konseptine daha çok kadınlar uyum göstermiş.
Hepsi birer Hürrem, Mahidevran filan kılığındaydı.
Hem de oldukça özen göstermişlerdi kıyafetlere.
Alelacele bir kostümcüden kaftan alıp üzerine geçirmemişti kimse. Çoğu özel dikimdi kıyafetlerin.
Özellikle de evsahibesi Arte Tahir’in üzerindeki sade Osmanlı elbisesi...
Erkekler ise Vahdettin’in Norveç’te okumuş borsacı torunları gibiydi, yani, gayet günümüz.
FISTIKLI LOKUM VE
TR POPLA ZİRVE!
Partinin girişinde herkese fıstıklı lokum ikram edildi, ama içeride şerbet filan içilmedi tabii. Normal seyrindeydi her şey, içki tüketildi. Peki ya müzik? İlk başta alaturka takıldı DJ.
Sonra baktı ki millet sıkılmaya başladı.
Hemen modernleştirilmiş göbek havasına geçildi.
Biraz Balkan biraz Yunan biraz Mısır.
Ve zirve tabii ki Türkçe popla yapıldı!
Osmanlı kılığındaki davetliler Tarkan’la, Ajda Pekkan’la coştu.
Bu tür “kostümlü” partilerde bir köşede etrafı bir sivil polis gibi kesip “gayet kostümsüz” sıkıntıdan patlarken tek düşündüğüm şudur:
Bundan yüz yıl sonra filan o zamanın gençleri “ikibinler” konseptli nostalji partisi yapsalar acaba ne giyer, hangi müziği çalarlardı?
Paylaş