Paylaş
NTV’deki Gece Gündüz programından Suat Kavukluoğlu aradı, “Kayahan’ın 365 gün şarkısıyla ilgili bir dosya yapıyoruz, fikirlerini alabilir miyiz?” diye.
Malum, bu şarkı önce “Kayahan’ın 365 günde yazdığı, son 10 yılın en muhteşem slow’u” şeklinde pompalandı.
Sonra da, “Kayahan şarkının yayın hakkı için yapımcılardan 150 bin lira istiyor” haberleriyle...
Yani BÜYÜK şarkının kendisinden çok hayli abartılı, biraz sektörü bilenlerin gülüp geçeceği türden haberlerle meşgul edildik.
En sonunda “büyük şarkı”yı dinledim. Şarkının olayı şudur: 90’lardan kalma bir düzenleme, “mehtabımsın, sultanımsın, yangın gözlüm” gibi klişelerle ilerleyen ve “hapislere düşebilirim”le fantastik bir zirve yapan “damara gel” sözler ve önceki Kayahan şarkılarını hatırlatan, aslında dile düşmesi kolay, bildik bir matematiğe sahip nakarat melodisi...
Büyük usta, büyük şarkı, büyük patlama... Gerek yoktu tüm bu büyüklenmelere.
Biz iyisi mi hâlâ “Esmer Günler”le, “Canım Sıkılıyor Canım”la filan hatırlayalım kendisini, ki canımız boş yere sıkılmasın...
MARS GRUBU VE FİLM ÖNCESİ REKLAMLAR
Alışveriş merkezlerindeki çoğu sinemanın sahibi olan Mars Grubu’nun AFM’yle olan ortaklığından/hisse kapışmasından sonra sektörde “tekel” olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Çok haklı ve gerekli bir tartışma. Ama bir de şunu tartışsak: Bu grubun sinemalarında film başlamadan önce 25-30 dakika kadar reklam olmasını...
Seyirci artık alıştı: Ya salonun dışında reklamların bitmesini bekliyor.
Ya da koltuğuna kurulup fenalık geçirerek o reklam dolu 30 dakikanın bir an önce bitmesini ümit ediyor. Tam bir vakit kaybı yani. Diyelim ki film iki buçuk kadar sürüyor. Reklamları da üstüne eklerseniz tam üç saati salonda geçirmiş oluyorsunuz!
ÜMİT ÜNAL’IN KIZGINLIĞI
Senarist-yönetmen Ümit Ünal kızmış. Neye? Çağan Irmak’ın yönettiği “Prensesin Uykusu” filminin yeterli izleyici sayısına ulaşmamış olmasına.
Şöyle demiş Ünal: “Prensesin Uykusu gibi iyi bir ticari filmin bile iş yapmadığı ülke bence hastadır. Meydan New York’ta Beş Minare ve Recep İvedik’e kaldı.”
Ünal yanılıyor, Irmak’ın önceki filmleri (“Issız Adam”la “Babam ve Oğlum” mesela) bu filminden daha iyi ticari filmlerdi. Ve gayet güzel iş yaptılar.
Şimdi Irmak’ın bu filmi daha az izlendi diye “hasta lan bu millet” tarzı kahvehane ağzıyla veryansın etmesi hiç şık olmamış.
Kışlık dertler
Yoksa bu kokan doğalgaz mı?
Ev berbat kokmaya başladı. İyi de doğalgaz kokusuz değil miydi? Ama yok, bilenler diyor ki, sarmısak gibi kokar.
Bir başkası diyor ki, yok yok asıl şöyle kokar. En iyisi İGDAŞ aransın, bu koku nedir, gereksiz panik mi yapıyorum öğrenilsin (Sonuç: Geldiler, baktılar, hayır doğalgaz kaçağı filan yokmuş. “Ama apartmanınız tereyağ ve boya kokuyor” tespitinde bulundular.)
Yoksa kombim yeterince ısıtmıyor mu? Yoksa su barı denilen şeyde bir problem mi var? Peki bu kombi neden bu kadar gürültülü çalışıyor? En iyisi kombici aransın, duruma acilen bir göz attırılsın (Sonuç: Geldiler, baktılar. Evde merdiven yok diye geri döndüler. Kombi biraz yukarıda da).
Nihai sonuç: Kışlık dertlerden nefret ediyorum. Bir de bu dertlere dair hayat bilgim sıfır. Daha doğrusu şöyle: Öğreniyorum, sonra belleğimden siliyorum. Tekrar başıma gelince “bu nasıl çözülüyordu yahu?” oluyorum. Zor yani durumum...
Şehrin yenileri
TOR-RO: Asmalımescit’te açılan yeni tapas’çı... Aynı civarda (Tünel Meydanı’na yakın) bir de Que Tal var. Tapas olayı sessiz ve derinden trend oluyor galiba.
RADYO BABYLON: Babylon’un radyo versiyonu... Babylon’daki bazı konserleri radyodan dinleme şansımız olabilir mi? Hani hoş olurdu.
LUX: Beyoğlu’nun tarihi (ve maalesef) bakımsız binalarından biri olan Suriye Pasajı’nda kapılarını ilk kez bu gece açacak olan kulüp... DJ Robert Owens filan varmış bu gece. DJ bir yana mekanın nasıl olduğunu merak ettim şahsen. Suriye Pasajı içinde olması bakımından...
İf’in eskileri
İf İstanbul, yani uzun adıyla İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali bu yıl onuncu yaşını kutlayacakmış (vay be! O kadar olmuş mu?
Daha dün gibi ilk festivalin düzenlendiği yıl!). Ve onuncu yıl şerefine şöyle bir hoşluk yapmışlar.
Önceki yıllarda gösterdikleri filmlerden beş tanesini “Retrospektif” bölümünde tekrar seyirci karşısına çıkaracaklarmış. Şahane bir fikir!
Acaba o filmler içinde Jonathan Caouette’in “Tarnation” adlı filmi var mı?
Sarsıcı bir ilk filmdi nitekim. Bulursanız bir yerden, izleyin...
Paylaş