Paylaş
Elektronik müzikle yoganın yan yana olduğu, işin içine çeşitli atölyelerin de sos olarak katıldığı, isteyenlerin çocuklarıyla dahi katılabildiği kendi halinde bir organizasyon.
Kendi halinde ama, The Guardian’ın dünyanın en iyi 5 butik festivali arasında gösterdiği bir etkinlik aynı zamanda.
Geçtiğimiz hafta sonu ise SunSplash yeni yerinde, Bodrum Aspat’ta yapıldı.
Peki Aspat Koyu’ndaki bu festivalden nasıl haberdar olduk?
Meltem Cumbul ve üstsüz denize atlayan kadın arkadaşı sayesinde.
Zekice olduğu düşünülen, ama bir yandan çekirdek çitleyip bir yandan da mahalledeki insanlar hakkında kendi (dar sokaklar) vizyonuna göre çıkarımlar yapmakta pek mahir karşı penceredeki meraklı Ayşe teyzenin kuşbakışlamasından bir kulaç öte gidemeyen başlıklarla:
“Karışık işler...”
“Onur yüzüşü...”
Üstelik eksik bilgilerle:
Aspat koyu, yıllardır süren bir festivale ev sahipliği yapmış.
Pazar günü yapılan Onur Haftası/LGBTİ yürüyüşüyle festivalin hiç ilgisi yok.
Yani Cumbul’un kız arkadaşı da onur yüzüşü yapmış değil, sıradan bir akşamüstü yüzmesi yapıp geri dönmüş.
Ama üstsüz ve saçları kısa ya. Biraz da androjen duruyor. Yaftalar hazır.
Mermiler fırlatılmış çoktan...
Oysa bizim lüksümüz bambaşka
İsviçre Başkonsolosu Monika Schmutz Kırgöz, Grazia dergisine verdiği röportajda kendisine yöneltilen “İsviçre’de lüks nasıldır?” sorusuna şık bir yanıt yanıt vermiş:
“İsviçre ve lüks aynı cümlede kullanıldığında ilk akla gelen İsviçre saatleri oluyor. Oysa İsviçre’de lüks aynı zamanda yaşam kalitesidir. Örneğin, karşıdan karşıya geçerken tüm araçların bana yol vereceğinden emin olmak ve kendi hayatımdan endişe etmemem gerektiğini bilmek benim için bir lüks. Rahatlamak ve stresten kurtulmak lüksün yeni bir şekli.”
Maalesef, bizim için tam tersi Monika.
“Bugün de başımıza abuk bir şey gelmedi, şükür hayatta kaldık” diyebilmek (günün sonunda) en büyük lüks.
Endişe etmek bizim göbek adımız.
Endişe beraberinde telaşı getiriyor zaten.
O yüzden yurtdışına çıkınca sakinleşen Türkler, Atatürk Havalimanı’na ayağını basar basmaz deliler gibi koşturmaya başlıyor, herkese çarpa çarpa pasaport kuyruğuna girerek aniden öz kuyularına U dalışı yapıyorlar ya.
Kısacası:
Pahalı bir araba modeli ya da akıllı telefon asla değil, ama Monika’nın söyledikleri bizim için şimdilik fena halde lüks!
Peki İstanbul’da yaşayan başkonsolos için Türkiye’deki en büyük lüks neymiş? Okuyunca şaşıracaksınız:
“İstediğim zaman kuaför bulabiliyorum. Bu bir lüks!”
Bir iftar yemeği
Gönlüm rahat övebilirim, çünkü hak ediyorlar:
İstanbul’da en iyi iftar açılacak restoran şu anda Ortaköy’deki Feriye Lokantası.
Çünkü:
* Denizin dibindesin. Dalganın köşesindesin. Manzaran Boğaz Köprüsü.
* İftar için özel mönüleri var: Zeytin, hurma, peynir, tahin gibi atıştırmalıklarlav başlıyor. Sonrasında taze iç bakla, radika ve ısırgan otlu nefis çorbayla devam ediyor, finalde isteğe göre kuzu tandır ya da levrek buğulama getiriyorlar.
* Şerbet sevmezdim, ama burada yapılan tarçınlı olana bayıldım.
* Servis 10 numara. Bülent Can ve ekibi bir anda 100-150 kişiye birden servis yapıyorlar iftar zamanı, kolay değil.
* Ve en önemli kriter, oruçlu arkadaşlarım yemeklere tam not verdi. “Ağır değildi” notunu düşerek...
Yunan adaları ucuzlar mı
Yunanistan’daki kriz derinleşedursun, hafta sonu Alaçatı’da bu krize dair duyduğum en samimi yorum şu oldu: “Eğer kendi para birimlerine geçerlerse epey ucuzlayacak Yunan Adaları. Bol bol gideriz artık.” Artık ucuzlar mı tam aksi mi olur, bilemem. Orasını en kısa zamanda ekonomi sayfalarımızın kaptanı Sefer Levent’e sormak niyetindeyim. Maksat, beyaz Türkler aydınlansın.
Paylaş