Paylaş
Öyle böyle değil, yanıyor.
Oksijen değil, sıcak ve nem soluyorsun.
Ama şikayetçi değilim, İstanbul’a çoktan güz gelmişti.
O yüzden babaanne tabiriyle, “Kemiklerim ısındı yavrum.”
Neredeyim? Katar’ın başkenti Doha’da.
Bir bakıma yeni Dubai’de. Çünkü aynı Dubai gibi burası: Sağın solun gökdelen, lüks otel, lüks araç, inanılmaz bir görkem...
Ama söyleyeyim, burası yakında Dubai’yi sollar.
Daha çok eğitime/sanata filan yatırım yapıyorlar ama arka arkaya açılan lüks restoranlarla gece hayatı coşmuş.
ÜNLÜ ŞEFLERDEN RESTORANLAR
Ünlü şef Alain Ducasse Idam’ı açmış buraya.
Guy Savoy da bir restoran kondurmuş.
Bol Michelin yıldızlı meşhur şef Gordon Ramsay ise Opal adlı restoranını St. Regis Oteli içinde açmış.
Bir gece oraya takıldım, yemekler ve ortam nefisti.
Bir başka gece bizde ne yazık ki kısa sürede kapanan W Otel içindeki Spice Market’ta yemek yedim.
Ve aynı otelin kulübü Crystal’daki müthiş eğlenceyi gördüm.
Öncelikle ülkede çalışan yabancılar coşuyor tabii.
Zaten sayıları ülkenin yerlisinden daha çok!
Cuma burada tatil olduğu için tıpkı Dubai’da olduğu gibi ‘friday brunch’ında başlıyor yabancılar içmeye, akşamüstü neredeyse yerlerde sürünüyorlar artık.
Sokaklarda sarhoş görünmek, dolaşmak ise yasak.
Bu yüzden otelin barından çıkıp doğru eve gideceksin! Öyle diyorlar.
Misal: Şehrin yeni yükselen bölgesi Pearl’de sarhoşken olay çıkaran biri olmuş, direkt Pearl’ü kapsayan yeni sıkıyönetim kuralları çıkartılmış.
KANDURA’LARLA POZ
Doha’da birçok Türk’le de karşılaştım. Onlardan biri dj Doğuş Çabakçor’du.
İki gece üst üste W’nun Crystal’ında çaldı, ertesi gün de benimle beraber Doha’nın tek gökdelensiz ve egzotik alanına, bizim Kapalıçarşı’yı andıran Souq Waqif’a geldi.
Amacımız birer kandura (hani şu beyaz giysi) alıp poz vermekti. Kanduraları aldık ama poz verirken bizi uyaranlar oldu, “Başlarına taktıkları şeyi çıkarın, dalga geçtiğinizi sanırlar. Cezası da büyük, kırbaç filan.”
Onca gökdelen arasında kırbaçlanmak ilk başta çok Grinin Elli Tonu gibi tınlasa da risk almanın gereği yoktu tabii.
Zaten buraların hali bu: Birtakım gizli kurallar var.
Senin saf saf gezindiğini gören birileri gelip dostça uyarıyor.
Şunu yapma, bunu etme diye...
‘İMKANSIZ’ DÜĞÜN!
Doha’nın durmadan koşuşturan Türk ikilisiyle de tanıştırayım sizi: Didem Özgen ve Selçuk Kiper.
İkilinin organizasyon şirketi Gate Events meğer buralarda hayli meşhurmuş.
Benim orada bulunduğum günlerde ülkenin en büyük düğünlerinden birini organize etmeye çalışıyorlardı.
Dedim ne güzel, gelmişken bir düğün göreyim bari.
Bu saf çıkışıma “İmkansız” yanıtını verdi Didem Özgen.
“Çünkü” dedi, “Kadınlar ve erkekler ayrı düğün yapıyor burada. Erkeklerin yaptığında pek bir şey yok. Asıl kadınlarınki önemli. Ve içeriye erkek sinek dahi sokmuyorlar.”
Haliyle ilgimi çekti, ertesi gün düğünün nasıl geçtiğini sordum Özgen’e.
Şöyle anlattı: “800 kadın toplanmıştı salonda. Hepsinin cep telefonları salona girerken toplandı!
Saat on buçuğa kadar yemek yediler. Bir yandan da sahneye çıkan kadın şarkıcıyı dinlediler. Kadın şarkıcının arkasında erkeklerden kurulu orkestra ise başka bir odadaydı! Enstrümanların seslerini salona verdik.
Gelin yemek bitince salona geldi. Sahnede kosha denilen çok süslü bir koltuk var. Gelin ona oturdu ve bir saat sonra damat geldi. Damat geldiğinde salondaki kadınlar kapanmadı ama, başları açıktı. Doğrusu, benim için de çok ilginç bir deneyimdi.”
TÜRLÜ TÜRLÜ PARALEL EVRENLER
Sonuç olarak, girişte pasaportunu verirken aynı zamanda kredi kartını çıkartıp verdiğin (çünkü 25 dolarlık vize parasını kredi kartından oracıkta çekiyorlar!) bu doğalgaz ve petrol zengini ülke, kendi içinde türlü türlü paralel evrenlere sahip bir çöl şatafatı.
Rol modeli Dubai. Ama Dünya Kupası hadisesiyle gelecek yıllarda onu da sollayıp geçecek gibi.
O zamana kadar daha da liberalleşir mi bilinmez, ama orada tanıştığım bir başka Türk’ün gözlemi de şu:
“Biz giderek kapanacağız, onlar giderek açılacak, gör bak...”
Paylaş