Paylaş
Genç bir çocuk teker teker tüm standları dolaşıp diyor ki: “Size bir şişe içki ısmarlamak istiyorum, ne içersiniz? Viski, votka?”
Tanımadıkları birinin bu cömert teklifi karşısında herkes önce şaşırıyor ama genelde teklif kabul görüyor. Şişeler havada uçuyor!
Tek bir masa durumu sorguluyor (ki o da bana bu hikayeyi aktaran), “Neden böyle bir şey yapıyorsun?” diye...
Genç adam şöyle diyor: “Bugün benim doğum günüm ve babam bunu hatırlamadı bile!
Yanımda onun kredi kartı var.
Mekandaki herkese şişe şişe içki ısmarlayarak ondan intikam alıyorum.”
İntikam şekline bakar mısınız?
Buradan bir film çıkar mı acaba?
Babalar ve kredi kartları...
Babalar ve doğum gününü unuttukları çocukları...
Babalar ve ay sonu kredi kartı ekstresini görünce sıkışan kalpleri...
Babalar ve oğullar ve lingo lingo şişeler...
Küba değil Tarsus
Arka fonda havada asılı rengarenk şemsiyeler... Önde turuncu rengiyle parıl parlayan bir klasik otomobil...
Hani kadrajı genişletmeyip Türkçe tabelaları görmesek gayet Küba’da filan gibiyiz.
Fotoğrafa bakınca az biraz öyle bir hava var.
Oysa burası, meşhur Aziz St. Paul anısına yapılmış kuyunun da yer aldığı eski bir Tarsus mahallesi.
Pazar günü o mahalledeydim ve tam tarihi evler arasında gezinirken bu klasik otomobil içindeki çifte rastladım.
Yeni evli çift fotoğraf çekimi için bu klasik otomobili kiralamış.
Buralarda meğer moda buymuş.
Kimse öyle kuru kuru el ele, göz göze fotoğraf çektirmiyormuş artık.
Yanlarına yanaşıp dedim ki, “Sizinle gazeteye koymak üzere bir fotoğraf çektirebilir miyim?”
Evli çift utanıp gülümseyerek “Tamam” dedi ama gelin hanımın bir şartı vardı: “Ben yüzümü göstermeyeyim.”
“Nasıl isterseniz” dedim. Bu yüzden fotoğrafçımız Selçuk Şamiloğlu fotoğrafı çekerken gelin hanım usulca başını öne eğdi, kendini gizledi.
Böylece Tarsus’un eski mahallesinde Türk usulü bir Havana pozu vermiş olduk.
Peki Tarsus’ta ne yapıyordum?
O da aşağıdaki yazıda...
Narlıkuyu’daki balıkçı ve bir öneri
Sadece Tarsus değil, Mersin yakınlarında ne kadar yer varsa hafta başında bol bol gezip dolaştım.
Çünkü artık geleneksel hale gelen Hürriyet ile Keşfet serisi için tüm yazar ve yöneticilerle bu kez Mersin’deydik.
Daha önce Hatay ve Aydın’a çıkarma yapmıştık.
Mersin de bizi 28 derecelik sıcak havasıyla karşıladı, nefis yerler gezip dolaştık.
Hürriyet ile Keşfet serisini en son iki yıl evvel yaptığım Türkiye Nasıl Eğleniyor serisine de benzetiyorum.
Ben gittiğim ilin sadece sosyal hayatına odaklanıyor, özellikle gençlerin eğlenme biçimlerini anlatıyordum.
Bu seride ise daha çok o ilin turizm potansiyeline bakıyor, bu potansiyeli ortaya çıkartacak yerleri geziyoruz.
Konuyla ilgili ayrıntılı yazıyı yakında çıkacak Mersin ekinde yazacağım.
Ama buraya da aktaracağım şeyler var elbet, mesela:
NARLIKUYU’DAKİ BALIKÇI KERİM’E UĞRAMALI
Zaten Balıkçı Kerim Narlıkuyu’nun en meşhur yeri.
Zamanında Mehmet Yaşin buranın balıklarını yazmış, müşterisi sayısında patlama olmuş.
Balıkçı Kerim’in hüzünlü bir hikayesi de var.
Mekanın sahibesi Örgen Canatan eşi vefat edince bir anda kendini restoranın başında bulmuş.
Tek başına restoranı ayakta tutmuş, hatta mekanın spesiyali haline gelen kaya koruğu turşusunu kendi elleriyle hazırlayarak o meşhur etmiş.
Şimdi kızı ve damadıyla restoranı işletiyor Örgen Hanım.
Yörenin tek kadın işletmecisi olarak ayrı bir takdiri hak ediyor kendisi.
KONSERLER VERİLSE DAHA İYİ OLMAZ MI?
Mersin civarında irili ufaklı çok fazla sayıda antik kent var.
Kanlı Divane’den Korykos’a kadar...
Bu antik kentler yeterli sayıda turist çekmiyor.
En fazla şikayet edilen nokta bu.
Peki turist çekmek ekstra bir şey yapılsa?
Mesela Kanlı Divane’de mini bir klasik müzik festivali yapılsa?
Korykos’ta gün batımına karşı aryalar yükselse?
Yoksa böyle “Turist acaba gelecek mi?” diye yaşanmaz.
Üstüne bir şey koymak lazım.
Paylaş