Miss Turkey yarışmasına katılan kızlardan yola çıkarak "Türk kızları copy/paste" diye çiziktirmiştim.
Haliyle memleketin kızları köpürdü, esti gürledi mail aracılığıyla. Ha bir de, Selen Soyder’e "kafası vücuduna göre daha büyük değil mi" diye yazınca, "senin de burnun/gözün/kaşın şöyle" gibi tepki okları geldi üzerime üzerime...
İyi de güzellik yarışmasına katılan ben değilim ki, Selen Soyder. Öyle bir yarışmaya katılırsan tabii ki "oran"ların sözkonusu edilir yani.
Neyse, şu "Türk kızları copy/paste" hadisesine gelen en mantıklı (ya da bana öyle geldi) maillerden biri Yasemin Başoğlu’na ait.
Kısaca yazdıklarını paylaşayım (ki istemeseniz de paylaşacağım zaten).
"Her şeyi söylemişsiniz, ama atladığınız bir nokta var.
O da, kızları copy paste olmaya iten sebebin erkekler olduğu!
O hokka burunlar, aynı kesim uzun saçlar, kişilik yoksunu düşünceler ve gereksiz konuşma ve yapmacık hareketler.
Bir de buna ek olarak, kibar cici kız tavırları...
Ama görünen o ki erkekler (çoğunluk için söyleyebilirim) bundan hoşlanıyor ve o yüzden Türk kızları copy/paste, yani fabrikasyon..."
BU YAZININ ALTYAZISI:
Maili okuduktan hemen sonra aklıma "Stepford Wives / Stepford Kadınları" filmi geldi.
Nicole Kidman ve Glenn Close’un oynadığı filmde, Stepford kasabasının erkekleri eşlerinin kusursuz olmasını istedikleri için onları robotlaştırıyordu.
Ve tüm Stepford kadınları aynı tornadan çıkmış gibi giyinip süslenip benzer şekilde düşünüp konuşuyorlardı.
Gerçi filmin finali sürprizliydi, o yüzden copy/paste Türk kızları ve onları bu hale sokan Türk oğlanları izlemeli. Arada bir gösteriliyor kanallarda.
Karman çorman: L3 ve Heroes
Yaz gelince daha bir cozutulur, farkında olmadan lıkır lıkır içilir ve ertesi gün baş ağrısı, karın ağrısı, artık ne verdiyse yukardaki, çekilir ya.
Bunun önlemini almanın yolu yordamı da var(mış) meğer.
Bir arkadaşım tavsiye etti geçenlerde.
Ki ben hayatta vitaminlerden, ne kadar bitki özlü filan olduğuna inandırmaya çalışsalar da almam/hazzetmem.
Nitekim şu yaşa kadar bir antibiyotik almışlığım yok. Heroes’daki tipler gibi miyim acaba?
Heroes demişken, bu dizinin yeni bir Lost olduğunu, hatta sessiz sedasız onu katladığının farkındasınız herhalde.
Bu arada cnbc-e’cilere hain not: Çevremdeki birçok insan bir yerlerden çatır çatır dizinin ilerleyen bölümlerini indiriyor.
Oysa bennn (var ya ben), her hafta yeni bölümü bekliyorum, bankada kuyruk bekleyen mütevazı vatandaşlarmisali.
Konu dağıldı, toparlayayım.
Yazının girişinde bana tavsiye edilen şey, L3 Lifeshot. Karaciğerdeki toksinleri atmaya yarayan bitki özlü bir içecek.
Tadı hafiften öksürük şurubunu andırıyor. 12 tüp halinde satılıyor.
Ve alkol/sigara ya da stres sonrası haşat olan karaciğeri temizlediği iddia ediliyor.
Bir haftadır ısrarlara dayanamadım, deniyorum.
Umarım karaciğerim bahtiyardır bu durumdan...
Sahan’ın etleri
Meğer Sahan, Anadolu Yakası’nda oturanların bildikleri, 1970 yılında kurulmuş bir restoranlar zinciriymiş. Herkes kebablarına bayılırmış.
Ama işte Sortie içinde açılınca bu yaz, biraz yeniyetme bir restoran muamelesi gördü.
Yılların deneyimi gözardı edildi.
Oysa yerinde test edildi ve görüldü ki: Sahan’ın etlerini yedikten sonra üzerinize dünyanın tüm yüklerinin ağırlığı çökmüyor.
Çünkü çoğu et restoranında lezzet versin diye konulan, ama aslında bağırsakları mahveden kuyruk yağı Sahan’da kullanılmıyormuş.