Kitap fuarındaki AVM telaşı

Kitap fuarı denen hadise bir dönem (yani 2002’den önce) Tepebaşı’nda, şehrin göbeğinde yapıldı.

Haberin Devamı

Küçük bir alanda, çoğu zaman tıklım tıkış ve nefes bile alınamayan bir ortamda gerçekleşirdi fuar.
Ama işte şehrin merkezindeydi, küçük ama samimiydi.
Sıkıldın mı çıkardın, tenha bir vaktinde yeniden içeri girip kitap dünyasına dalma şansın vardı.
Beylikdüzü’ndeki kitap fuarı ise seçeneksiz.
Önceden programını yapıp yarım gününü ayırman ve saatler süren gidiş-dönüş trafiğine katlanman lazım.
Çünkü hâlâ bu şehrin o yöne bir metrosu yok.
Hadi tüm bunları yaptın. Karşına çıkan fuar doyurucu mu?
Bence pek değil. Çoğu yayınevinin standı sıradan.
Kitapları yan yana dizip öylece bırakmışlar.
Yönlendirici değil. Tam aksine kafa karıştırıcı.
Şöyle güzel bir dizaynla kitaplarını sergileyen, sunumunu “seksi” kılan bir yayınevi gözüme çarpmadı.
Bir de tüm bunlara o korkunç hastane aydınlatmasını (bakınız ayrı bir inceleme konusu: Türkler’in floresan ışıkla olan imtihanı) ve insanların alışveriş merkezindeki indirimli mağazaya gelmiş gibi sağa sola çarparak ilerleyen koşturmacalı ruh halini takviye edin.
Sonuç: Kitap fuarının dayanılmaz yoruculuğu!
Fuardan geriye kalan esas iki şey ise şu:
1. “Üç kitap on lira” ya da “yüzde yirmi, yüzde elli” kıvamındaki cebi rahatlatan indirimler.
2. Milliyetçi, dinci ve sosyalist kimlikli yayınevleriyle popüler/çok satan kitaplar yayınlayan büyük yayınevlerini bir arada görmek. İnsan ve kitap mozayiği yani.

Haberin Devamı

Zilly’de taverna usulü karşılama

Eğlence dünyasındaki Türkçe bar dalgası son sürat devam ederken bu dalganın içine girip kulaç atmamak olmazdı.
Bu ulvi amaçla Nurgül Yeşilçay, Ezra Çetin ve ben, Tepebaşı Bird’deki cool gecenin ardından soluğu en yeni Türkçe mekan olan Zilly’de aldık.
Zilly’nin işletmecisi Ataberk sürekli DJ kabininde.
Kapıdan içeri gelenleri tavernadaki Cengiz Kurtoğlu usulü takdim ediyor, “Vayyy! Şu şu geldi, hoş geldi” diye. Böylece mekandaki herkesin haberi oluyor, kim geldi kim gitti...
İyi bir sistem, keza ortalık kim kime dum duma.
Göz gözü görmüyor kalabalıktan.
Ataberk en çok “hadi şu şarkıyı da çal” isteklerinden bıkmış.
Ama işte Türkçe barın kaderi bu: Kitle azgın, bir an önce coşmak istiyor ve herkesin zirve coşkusunun hiti başka başka.

Haberin Devamı

Abi, eğlenenleri gösteriyoruz

Günlerden cumartesi... Beyoğlu’ndaki Balo Sokak’ta ilerliyoruz. Box, Air, Çakır diye yan yana bir sürü kulübün olduğu sokakta bir şey dikkatimi çekiyor.
Birkaç mekan dışarıya plazma koymuş!
Tam kapının üstüne, en görünür yere.
Önce anlamıyorsun, “Bu ekran ne ola ki?” diyorsun.
Azıcık yaklaşınca durumu çakıyorsun.
Mekanın içine yerleştirilmiş kameraların görüntüsü bu plazmaya veriliyor!
Yani mekanda eğlenenleri hiç içeri girmeden dışarıdan dikizleyebiliyorsun. Hop hop göbek atan kızı, barda duran yalnız oğlanı...
Birkaç adım gittik, bu kez cadde üzerindeki Elhamra adlı barda yine aynı sistem.
Kapıdaki çocuk sitemkârdı ama: “Abi bu sistemi diğer mekanlar bizden görüp çaldı! Oysa ilk biz yapmıştık” diyor.
“İyi de amacınız ne?” diyorum şaşkın şaşkaloz.
Ne kadar çok eğlenildiğini gösteriyorlarmış, bir de içerisinin güvenli olduğunun altını çiziyorlarmış.
Beyoğlu barlarındaki yeni trend budur yani, bilginize...

Yazarın Tüm Yazıları