Ericsson iki bin kişiyi kapsayan bir araştırma yaptırmış. Durum şu: Aylık mesajlaşma ortalamasında (yüzde 81) çoktan diğer Avrupa ülkelerini sollamışız.
Bizim arkamızdan İngiltere geliyor, onların oranı yüzde 72 (ne kadar azzz).
Aslında bu vaziyet çok doğal. Nitekim bazılarımız cidden paranoyak yani. Kabul edin...
Mesela günde 50 kere ’nrdsn (nerdesin)’ diye mesaj atan biliyorum ben. Ki bunlar asla "Geldim, geliyorum, az sonra oradayım" gibi ortalama yanıtlardan tatmin olmuyorlar.
İlla ayrıntı istiyor, koordinat soruyor, hatta azarlıyorlar, lar da lar yani...
Bir de raporcular var. Maşallah bunlar hangi mekána aksalar, oranın atmosferini bir şekilde bildirmek istiyorlar. Sorumlu birer T.C vatandaşı misyonuyla...
Bu yüzden mesajlarında hep bir canlı yayın hali söz konusu oluyor:
"A var, B de geliyor. B’nin kardeşi de yolda. Barda ambiyans süper, gelmezsen ölümü gör" gibi. Peki ya tüm derdini, iş meselesini ya da aşk acısını uzun paragraflarla mesaja döşeyenler...
Bu kadar kelime ızdırabına gireceklerine neden telefon açıp konuşmazlar ki?
Velhasıl bu mesajlaşma hali beni öldürüyor. Ama el mecbur, yazana da yanıt vermek gerekiyor, kısa da olsa: OK, saol, hadi canım ii geceler gibi gibi....
Hep beraber kısa mesajlaşmanın esiriyiz. Bu mevzuda mesela en ünlü Türk Gülben Ergen.
Öyle ki kocası yasak koydu diyorlar, yemekteyken mesaj atmasın telefonla diye...
Bu arada sohbetler de çoktan sms’leşti. Kimsenin uzun muhabbete ayıracak vakti yok.
O yüzden işte, bakınız size en moda sms diyaloglarından biri.
Bizzat bir arkadaşım yaşadı, bana da ilham kaynağı oldu.
Bu arada, bazı sms kısaltmalarının yanında düzgün Türkçe halleri var.
Yaz boyunca çeşitli konserler verdiler. Hatta Rock’n Coke’ta bile sahne aldılar.
En son cumartesi gecesi Balans’taydılar...
Tan Tunçağ ve Deniz Cuylan’dan oluşan Portecho grubundan bahsediyorum.
Bolca elektronik, bir tutam rock, arada bir 80’lere gönderme yapan Portecho’nun müziği, özellikle mevsim dönüşlerinde delirenlere iyi gelebilir. Çünkü sakinleştirici bir etkisi var...
Son olarak Portecho’nun ilk albümünün (adı, Undertone) kapağı uzun süredir gördüğüm en iyi yerli albüm kapağı.
Fotoğrafta Tan ve Deniz bir havuzun içinde dövüşmekteler. Koreograf şahane.
Kamera arkasındaki kişiye (Volga Yıldız) saygılar...