Paylaş
Evet, kesinlikle öyle.
Önce Alldesign’ı ucundan yakaladım.
Alldesign dediğim bir yaratıcı endüstriler fuarı ve aynı zamanda tasarım konferanslarına ev sahipliği yapıyor.
İşte o fuardaki konuşmalardan biri ünlü İsveçli felsefeci Nick Bostrom’a aitti. Konuşmanın afili başlığı da şuydu:
İnsanlığın geleceği ve gelişen teknolojiler.
Bostrom bir transhümanist.
Önce bu kavramı biraz çıtlatmam gerekiyor.
Transhümanizm kültürel, entelektüel bir hareket.
Özetle, insan hayatının tasarımı üzerine çalışıyorlar. Bunun için fikir geliştiriyorlar.
Evet, basbayağı insan hayatı tasarımı!
Fiziksel ve zihinsel yetenekler nasıl üst seviyelere çıkarılır? Yaşlanma ve hastalanma gibi şeyler nasıl ortadan kaldırılır?
Ve tüm bunlar için ileri teknolojiden nasıl faydanmalı?
Bostrom’un konuşması hepsi ve daha fazlası üzerineydi.
Elbette vakit kısıtlıydı. Bazı şeyleri çok hızlı geçti Bostrom.
O yüzden kimi yerlerde koptum, kafam karıştı.
Bir yandan yemekte olduğum bir kepekli sandviç de vardı. Ayrıca içmekte olduğum bir çay.
Hem aç hem biraz uykusuzdum.
Gel gör ki, konu uyanık kalmayı gerektirecek kadar ilginçti. Peki insan hayatı tasarımı bu topraklar için fazla mı lüks?
Aslında değil. Yeni teknolojiye çabuk adapte oluyoruz.
Bu konuda hızlı ve hırslıyız.
En basit örnek, akıllı telefon manyağıyız.
Ama hayat tasarlamak ya da bunun üzerine düşünmek akla gelen son şey. Her zamanki gibi sadece tüketiciyiz.
En eğitimlimiz bile çoğu zaman sürükleniyor.
Kepekli sandviçimin son ısırığında Bostrom, insanlığın sonunu getirecek fikirlerden/uygulamalardan da bahsetti.
Hepsini alt alta sıraladı. Onlardan biri totaliter düşünceydi.
O ses ve o son yasa tasarısı çınladı beynimde.
Son ısırığımdan bir önceki çay yudumumda ise biri gelip bana “Merhaba” dedi ve dikkatim dağıldı.
Ona sıradan bir şekilde “Merhaba” deyip geçiştirdiğim için eminim bana bozuldu ve belki de içinden “Kepekli sandviç yerine dilini ısırır inşallah” diye beddua etti, kim bilir?
Elbette Bostrom’a şu soruyu soramadan (ve sandviç yerine kafayı yemeden) salondan ayrıldım: Herkes, her şey hayatımızı/hafızamızı ultra etkilerken hayat tasarlamayı nasıl düşüneceğiz ki?
Küçük mekan açılımında son nokta
Önce Alldesign dedim, peki sonra? Sonrası tabii ki eğlence, sosyal hayat, tanıdığım/tanımadığım insanlarla karşılaşma ve gecenin sonunda bitik enerjiyle kanepede sızma hali...
Emirgan’daki La Boom’un cuma gecesine ışınlayacağım şimdi sizi. Hiç gitmemişler için tasvirleyeyim: Kutu kutu pense bir mekan burası.
Girişte, yani görünen yerde La Boom var. Bildiğin restoran-bar. Şık ve genç. Ama asıl marifet mekan içine gizlenmiş diğer mekanlarda. İlki, Next Door. Yeni açıldı. Suşici, ama suşi bahane elektronik müziği şahane.
Uzay gemisinin oturma odası gibi bir ambiyansı mevcut.
Next Door’un yan tarafı ise pizzacı, nam-ı diğer Gizli Kalsın.
İki kutu mekanın ortak noktası penceresiz, küçük metrekarelerde sosyalleşme halini teşvik etmesi ve sığınak gibi olması. Sosyal yaşamda yeni ruh hali biraz da bu olabilir mi? Güvenli, tanıdık cemaatinle, “biz bize” eğlenmek. Malum, büyük metrekareli eğlence alanlarında kim kime dum dumadır. Kapıdan biri girdiğinde görmezsin. Ama küçük metrekarelerde görürsün, her şeye hakim olabilirsin. Bir tür, ev gibi.
O yüzden La Boom’un bu kutu kutu pense açılımı diğer mekanları da etkileyerek devam edecek gibi.
Paylaş