11.25 trenine yetişmek için 15 dakikamız filan var. Ve daha biletimizi almış değiliz.
Üstelik gişelerde şahane bir kuyruk... Neyse ki “fast ticket” denen makinelerden var. Biletini kredi kartıyla satın alıyorsun. Bilet işini kısa sürede hallettikten sonra yukarıya, platformların olduğu yere çıkıyoruz. Vayyy! Burası o kadar muazzam yapılmış ki... Çok büyük, çok estetik ve de çok romantik bir garla (Milano Garı burası) karşı karşıyayım. Tren garlarına yönelik bu romantik algı nereden kaynaklanıyor acaba? Romanlar, filmler? Yazık ki sorgulayacak zaman yok. Trene biniyoruz arkadaşımla ve yetiştiğimiz için derin bir “ohh!” çekiliyor. ıyi de bu vagon neden bu kadar boş? Ve bu Japon yolcu neden karşı platformdaki treni işaret edip duruyor öyle? Sonunda anlıyoruz. Meğer bizim bindiğimiz trenin seferi iptal edilmiş! Diğer trenle gidebilirmişiz. Ama onunla gitmek için de 30 euro fark ödememiz gerekiyormuş. Çaresiz o trene biniyoruz. Bütün vagonlar tıklım tıklım, yer yok. şans eseri yer buluyoruz bir vagonda. Burada da klimalar çalışmıyor. Ve hava nasıl sıcak. Ama yapacak bir şey yok... Bir saat sonra, tam sıcaktan bunalmışken tren Verona’da duruyor. Ani bir kararla iniyoruz! Venedik biraz beklesin, Verona’yı gezmeye karar verdik bir anda. Trenle yolculuğun en güzel yanı bu işte; ani kararlar verebiliyorsun. Bir gecelik Verona macerasından sonra başka bir trene atlayıp yeniden Venedik’e doğru yola çıkıyoruz. Bu kez kliması çalışan bir trendeyiz. Venedik S. Lucia istasyonuna yaklaşırken biletler kontrol ediliyor. Bir Japon aile yanlış bilet almış. Fark ödemeleri gerektiğini gayet kibar bir dille söylüyor memur. Japon ailenin çaçaron kızı “Hayır” diyor. Bu arada bindiğimiz Eurostar treni. Bir de lokal trenler var. Onlar daha ucuz. 9-10 euro filan. Euro-star’un fiyatları ise 30-40 euro arasında. Sonunda Japon aile sonraki durakta inmek zorunda kalıyor. Daha devam etmek isterdim tren seyahatine. Oradan Bologna’ya geçmek, sonra daha aşağılara mesela Floransa’ya inmek isterdim. Başka bir zamana artık... Çünkü şimdi başka bir trendeyim. Hürriyet Treni’nde. Adana Garı’na demir atan trene dün sabah saatlerinde ayak bastım. “Orada neler oluyor”un devamı tabii ki pazartesiye... VE BİR “İMZA” NOTU: Adana’ya gelmişken araya bir de imza günü sıkıştırdım. Bugün tüm “Uydurukçu”ları Adana Optimum D&R’a bekliyorum. Saat 16.00’da.
Muhafazakâr kadın dergisi: Hesna!
Yat dergisi, dekorasyon dergisi, moda dergisi, yani her türlü kesime ve ıvır zıvır hobiye yönelik dergi olabiliyorsa muhafazakâr kadınlara yönelik bir dergi neden olmasın? Ağustosta çıkması planlanan Hesna adlı dergi epey tartışma yaratacak gibi. “Güzel kadın, hanım kadın” anlamına gelen Hesna, kapaklarında genelde tesettürlü kadınların moda çekimlerine yer verecekmiş. Ama içeriği diğer kadın dergileri gibi olacakmış: Sağlık, güzellik, bakım, vesaire... “İHTİYAÇ” NOTU: Peki başka ne dergisine ihtiyaç var? Adamakıllı bir erkek-stil dergisi yok mesela. GQ Türkiye’nin çıkmasını bekliyoruz, hâlâ tık yok. Bir de gay dergisi yok! İngilizler’in Attitude‘u, Fransızlar’ın Tetu’su gibi bir şey...
Ev alma resim al
Ünlü bir sosyetik anne, küçük oğluna ünlü bir ressamın tablosunu satın alır. Oğlu o ressama ayılıp bayıldığı için filan değil elbet. Tamamen yatırım amaçlıdır bu alışveriş. Üstelik sosyetik anne, “Ev alacağıma resim aldım şekerim, bence daha kazançlıyım” diye de böbürlenir etrafındakilere. Bu anne gibi düşünenler çok olsa gerek. Resim pazarındaki işlem hacmi giderek yükseklere tırmanıyor. Bugün mesela, Ritz Carlton’da günlerdir konuşulan bir müzayede gerçekleşecek. Bali Müzayede’nin 10 milyon dolarlık satış beklediği müzayedesi. Değeri 1 milyon doların üzerinde olan Mübin Orhon’a ait “Delacroix’ya Saygı” adlı tablo müzayedenin favorilerinden...