Paylaş
Ancak bu sessizlik ocak sonu itibariyle sona erdi.
İstanbul ‘74’cüler önce New York’taki Lehmann Maupin Galeri’de Sandra Kopp sergisini açtılar.
Şimdi de Karaköy’deki kendi yerlerinde Porto Rikolu sanatçı Angel Otero’nun sergisini.
Önceki gece Otero’nun hem sergisinin açılışı hem de sergi sonrası Autoban’ın ofisinde yapılan parti şehrin gündemindeydi.
Parti sırasında İstanbul ‘74’ün kurucularından Demet Müftüoğlu Eşeli’yle biraz sohbet ettik.
Nisanda yapacakları Nicolas Pol sergisinden söz etti.
Bu sergiyi ilginç kılan şeylerden biri genç sanatçıyı dünyaya tanıtan isim: Vladimir Restoin Roitfeld.
Fransız Vogue’undan istifa eden meşhur yönetici Carine Roitfeld’in oğlu olan Vladimir, genç sanatçıları bulup ortaya çıkaran bir tür sanat ajansı olarak çalışıyor.
Onun sanatçılarından Nicolas Pol’ün burada sergi açıyor olması haliyle annesi Carine’in de dahil olduğu birbirinden ilginç yabancı “art insanı”nın İstanbul’a akmasına yol açacak.
Bu arada tüm bu akış boşuna değil.
Çünkü İstanbul’da sergi açıyor olmak bu yabancı genç sanatçılar ve onlarla çalışan ajanslar için hayli önemli.
Önemi de malum, satış yapıyorlar.
Eserler patır patır gidiyor daha ilk günden.
Nitekim Angel Otero sergisinde de böyle bir yoğunluk yaşanmış.
Son olarak söylemeden geçmeyeyim; Otero sergi açılışı ve partisini New York’lu ünlü ajansı BFA (Billy Farrell Agency) yakından takip etti. Gecenin fotoğraflarını oradan da takip etmeniz mümkündür yani...
GQ Türkiye nasıl olmuş
Uzun süredir beklenen erkek dergisi GQ nihayet ilk sayısını piyasaya sürdü.
Marlene Dietrich kılığındaki Demet Evgar ve çırılçıplak Didem Soydan dikkat çekici ve şık bir kapak olmuş, kabul.
Bir sürü alt metin okuyabiliriz bu kapaktan uzun uzun, o da çok zevkli.
Ama insan yine de ilk sayı kapağında yerli bir GQ erkeği görmek istiyor. Mesela son reklam filminde sesiyle de gündeme gelen Kerem Tunçeri gibi.
Derginin ilk sayısı ise cidden dolu. Faydalı, artistik bir sürü yazı ve okunası portre mevcut.
Bu arada dergiyi satın aldığım Taksim’deki gazete bayisinin şu sözleri de ayrıca ilginçti:
“Bugün 10 tane sattım GQ’dan. Ama alanların sekizi kadındı.”
Bu veriden yola çıkarak iri harfli tespitler yapmak istemem ama Türkiye’de dergileri esas yaşatanlar çoğunlukla kadın okurlar...
İki ünlü şarkı
- LOVE ME BACK
Can Bonomo zor bir şeyi başarıp hem Eurovision şarkısı gibi hem de kendisi gibi bir şarkı yapıp çıkarmış ortaya.
Şarkının “nanana”lı kısmı, sonlara doğru Can’ın “hayde” deyişi, Kusturica filmlerindekine benzer neşeli orkestra, müzikteki nihavend Gogol Bordello havası ve Can’ın coşkuyla kendinden geçmiş dansları çok hoş, acayip havaya sokan türden. Ama itiraf etmeden geçmemeli; Bonomo’nun “Bana Bir Saz Verin”i kadar güçlü değil “Love Me Back”
- ESMER
Hülya Avşar-Ciwan Haco’nun Kürtçe düeti “Esmer”in müziği tanıdık. Aşık Daimi’nin “Ne Ağlarsın” türküsünün müziği.
“Ne alaka?” diye düşünürken, Haco’nun tüm albümünün bu tarz bildik türkülerin Kürtçe versiyonlarından oluştuğunu öğrendim.
Hemen söylemeli, Haco ve Avşar’ın sesleri sırıtmamış düette.
Sözlerin ilk dizesi de dikkat çekici:
“Esmer değilsin, beyaz değilsin, güzel bir rengin var.” Bakalım iki tarafın fanatik camiası nasıl bulacak bu düeti ve Avşar’ın gözlerinin adeta resmi geçit yaptığı klibi?
Paylaş