İç bayan bir durum: Bayan yanı

Yıllardır çözülemeyen bir şeydir bu “bayan yanı” meselesi.

Haberin Devamı

Diyelim ki erkeksin, tipin fena değil ortalama, tecavüzcü Coşkun taraklarında hiç bezin yok, hatta kendi halinde romantiksin, okumuş etmiş ve medenisin, kulağında kulaklık, bir an önce varacağın şehri düşünmektesin.
Ama işte kader, son dakikada otogara gider ve de bilet sorarsan şöyle bir yanıt alabilirsin içi geçmiş otobüs şirketi görevlisinden:
“Beyefendi bir tane bilet kaldı, o da bayan yanı!”
İstediğin kadar dil dök, istediğin kadar “ama”lı cümleler kur, katiyen olmaz.
“Bayan yanı” bu, başka türlü bir baraj/hâlâ yıkılamamış Berlin Duvarı.
Bazen bir mucize de olur tabii. Otobüs şirketi gider o “bayan”a sorar, “Otursun mu oturmasın mı?” diye.
Eğer “bayan” tatlı bir teyzemiz ise “Otursun tabii evladım” şeklinde demeç verme şansı pekala yüksektir.
Aslında otobüs şirketleri için de zor bir durum.
Düşünsenize her yolculuk öncesi “kadın-erkek” dengesini kurmak için uğraş dur, her dengesizlikte saç baş yol, olacak iş değil hani.
Peki nereden çıktı bu “bayan yanı” mevzusu?
Ankara-Eskişehir hızlı tren hattında dört erkek yolcuya “bayan yanı” olduğu için bilet satılmadığı “haber” oldu da, oradan çıktı.
Niye şaşırdık ki bu kadar?
Trenin, hele hızlı trenin, hele hele Ankara-Eskişehir hattındaki yolculuğun/yolcuların daha medeni olduğunu düşündüğümüzden mi acaba?
Ya da hızlı trende yolculuk süresi daha kısa, otobüsteki gibi uzun değil, bayan yanı/bay yanı gibi anti medeni işlerle uğraşmayalım, yan yana çuf çuf gidelim mi diyorsun Gülten Akın şiirindeki gibi “garipliğine yanan” okur?
Haklısın.
Nasıl uçaklarda bay yanı/bayan yanı/ortası yayık ayranı gibi lüks muhazafakâr seçenekler yoksa, hiçbir toplu taşıma aracında da olmasın.
Ama sorun zihinde işte.
“Bayan yanı”nı eminim pek çok modern kadın ister/istiyor.
En azından direkt talep etmese bile aklından geçiriyor.
Karşılaşınca da bu durumla, hiç sesini çıkarmıyor.
En kötüsü bu.

Haberin Devamı

Hıncal Uluç’un tazminatı

Bizde manevi tazminat davası hep en yüksek rakamla, yani 100 bin liralarla açılır karşı tarafa.
Yani talep edilen budur.
Ama hiçbir zaman o rakamlar kazanılmaz.
“Karşı tarafı zengin etmeme” ilkesi olduğundan, sadece “caydırıcı” olsun diye çok az bir rakam çıkar dava sonucunda.
O da çoğunlukla 3-5-6 filandır günün sonunda.
O yüzden, Defne Joy Foster’ın eşi ve annesinin Hıncal Uluç’a açtığı 100 bin liralık davanın 20 bin lirayla kazanılmasını her şeye rağmen “az”, ama bu tür davalardaki örneklere göre “gayet iyi” buldum.
Önemli olan para pul değil, doğru.
Ama insanlara “tazminat davasını kazandım” dedikten sonra kimse “kazandım” lafıyla yetinmiyor.
İlla ki soruyorlar işte, “Ne kadar?” diye...

Haberin Devamı

Ne olacak böyle masasız sandalyesiz?

Cumartesi günü yine İstiklal Caddesi’nde protesto vardı.
Masasızlığı, sandalyesizliği, sokakların son ruhsuzluğunu ve çözümsüzlüğü...
Ama artık kimsede umut yok gibi.
Müşteri elini ayağını çekti Asmalımescit’ten. İşletmeciler de yeni arayışlarda.
“Yeni durum”a hızla alışıldı yani.
Bir kez daha. Bir kez daha...

Yazarın Tüm Yazıları