Son günlerde bir foton muhabbeti var. Nereye gitsem, kiminle konuşsam foton kuşağından bahsediyor.
"Az kaldı" diyorlar, "2012’de her şey değişecek".
Bu 2012 muhabbeti meşhur zaten.
Yıllardan beri şöyle olacak böyle patlanacak, yepyeni bir çağ başlayacak denir. Ama şimdi tüm bunlar herkesin dilinde. Reklamdaki gibi, tabana yayılmış yani, enteresan.
Peki nedir bu foton kuşağı ve 2012 hadisesi?
Aslında mevzu bilimkurgu filmi gibi.
Foton kuşağı denilen şey, yüksek enerjili fotonlardan oluşan büyük bir kuşak. Deniliyor ki, her 12.500 yılda bir güneş sistemi bu kuşağın içine giriyor.
Fotonun kendi içinde enerji katmanları var. Dünya gezegeni foton kuşağına 1962 yılında en düşük enerji seviyesinden giriş yaptı. 1987’de ikinci enerji seviyesine yükseldi. Ve 2012’de üçüncü ve son seviyeyle, tastamam fotona giriyoruz.
E noluyor girince diyenler sıkı dursun, valla işler sarpasarıyor: Yaşam üçüncü boyuttan beşinci boyuta geçiyor. İki sarmallı DNA’lar birden 12 sarmallı oluyor. Böylece herkes birbirinin düşüncesini okuyabiliyor. Hastalıklar ortadan kalkıyor.
Elektrikli aletlerin hepsi iptal oluyor, hiçbiri çalışamıyor. Çünkü elektrik enerjisi olayı bitiyor. Foton enerjisi devri başlıyor.
Tabii devir aniden değiştiği için herkesin fotona uyum sağlayamaması sözkonusu ya, o yüzden muhabbetlerin bir numaralı geyiği şu tabii: "O zaten fotona uyum sağlayamaz, algısı açık değil. Boşver dert etme söylediklerini, sabret dört yıl!"
Olur da gerçekleşirse bu mevzu, benim için hayat hayli zor olacak. Çünkü foton kuşağına girilince artık hiç gece olmayacakmış yeryüzünde.
Tam ikibin yıl! Çok fena ya, gecesiz bir yaşam düşünemiyorum. Sürekli aydınlık nereye kadar?
Cumartesi-pazar: Ne yapmak lazım
GİTMEK LAZIM: Polonezköy’de, Riva deresinin yanıbaşındaki butik spa Matsu’ya... Village Park Country Resort içindeki Matsu Spa’ya trafik açıksa eğer, yarım saatte ulaşmak mümkün. Burası, şehrin dibinde, tabiat ananın kucağında bir masaj ve yenilenme cenneti. Kapasitesi kısıtlı olduğu için az ve öz insanla kafa dinleme olanağı var. Bu arada, refleksoloji masajı tavsiye. Çünkü muhteşem.
DİNLEMEK LAZIM: Suat Ateşdağlı’nın bu hafta piyasaya çıkan Bosphorus Night-2 albümünde yer alan İzel’in "Aşk Hakları" şarkısının yeni versiyonunu... Suat iyi ki bu şarkıyı keşfetmiş ve albümüne almış, nefis olmuş.
Recep’çi ve Yumurta’cılara karşı: Mutluluk
Çok tuhaf, tıpkı ülkenin "onlar ve biz" diye ikiye ayrılması gibi, sinemada da benzer bir şey yaşanıyor şimdi: Recep İvedik’çiler ve Yumurta’cılar.
Aslında filmler sembol olarak kullanılıyor tabii. Filmlerin temsil ettiği/edebileceği yaşam tarzları çarpıştırılıyor.
Recep İvedik’i izledim, nefret ettim. Yazdım zaten uzun uzun.
Yumurta’yı izlemedim. Ama ondan da nefret edebilirmişim gibi geliyor. Önyargı oluştu şimdiden, çok fena.
Niye bu ülkede gri alanlar yok ya? Yıl 2008, hálá her alanda fanatizm başrolde.
Herkes çocuk gibi.
Bence o gri alan ve aslında herkesi buluşturan tek film var, es geçilen. O da Mutluluk’tur.
Abdullah Oğuz’un filmi tekrar tekrar gösterilsin isterdim.
Ülkenin o iki birbirine zıt iki kesimi filmde nasıl bir araya geliyor. Önce çatışıyor, birbirini anlamıyor ve sonra dost oluyor. Yani olabiliyor işte.
Bu arada, Zülfü Livaneli’nin SİYAD’da ’en iyi müzik’ ödülünü aldıktan sonra kibarca SİYAD’çıları eleştirmesi takdire değerdi. Sonuçta romanından uyarlanan film hiçbir ödül alamamıştı, belli ki hoşluk olsun diye kendisine ödül verilmişti. Ama o saldırmadı, çirkefleşmedi.
KARŞILAŞMALAR
CELAL ÇAPA’yla It’s A Joke’un önünde. Aslında yeni tanıştık o gece. Acayip tesbitleri var, mizah anlayışı da nefis Celal Bey’in. İzzet’in mekanına bol bol dokundurdu mesela. Talk şov yapsa şahane olur diye düşünüyorum.
OKAN BAYÜLGEN’le City’s’deki Cook Shop’ta. Projelerinden bahsetti Okan. Rock belgeseli çekecekmiş ilerde. Bir de, kapanmak üzere olan Rejans için 100 ünlüyle bir fotoğraf albümü. Nitekim bu proje çok güzel, ilerde daha ayrıntılı bahsedeceğim.
EMRE ERGANİ’yle de City’s’de. Yürüyen merdivenleri gösterip Emre, "Sence de çok tehlikeli değil mi?" dedi, "Her an birisi düşebilir". İlk gezdiğimde City’s’i ben de aynı şeyi düşünmüştüm. Hakikaten yürüyen merdivenlerdeki korkuluklar çok alçak. Biraz daha yüksek olabilirdi. Umarım burada Cevahir’deki gibi üzücü bir kaza yaşanmaz.