Paylaş
Bu kısmı söyleye söyleye saçlar arasında dolanıyorum.
Ortalık saç spreyi kokusu, makas sesi ve renk renk saç teliyle coşmuş durumda.
Cumartesi günü bir başka alemdeydim: Barselona’da, Wella’nın her yıl başka bir şehirde düzenlediği ünlü saç tasarım yarışması TrendVision’da.
Meğer burası saç profesyonellerinin Eurovision’uymuş, içine girince anladım. Şöyle ki:
43 ülkeden gelen saç tasarımcısı (ya da kuaför) gözümüzün önünde mankenlerin saçını boyadı, kesti, bambaşka bir havaya soktu. Bir yandan oylama yapıldı.
Ödül töreni zamanı gelip yarışmaya katılan iki Türk ekibin birden derece alamadığını görünce tipik Eurovision alınganlığına bağlayıp arıza çıkarmam kaçınılmazdı:
“Batı lobisi bunlar, batı. Hücrelerine dek biliriz onları!”
TEK RENK SAÇ YOK, ÇOK RENK VAR!
TrendVision sırasında yeni sezon saçları görünce şunları da anladım, pas geçmeyeyim:
Gri, hatta beyaz renk saç yükselişte. Neyse ki doğal gri saçlarımla trend treninden yıllardır fersah fersah ötedeyim, ne diyeyim: Geçmiş olsun.
Sevgili kadın okur, David Bowie’nin 70’lerdeki glam rock stili saçı fena halde yükselişte. Hatta o renk turuncu acayip makbul, bilginize...
Ha bir de saçınız ya çok uzun ya da çok kısa olmalı. Orta uzunluk kalmamış.
TrendVison’dan anladığım kadarıyla renkleri birbirine karıştırmak da moda. Yani saçınızı sadece sarı ya da kumrala boyatıyorsanız, üzgünüm ama sıkıcısınız!
Oysa saçınızın uçları biraz pancar moru, biraz yeşil olsa hiç fena olmaz. TrendVision’daki saçların durumu gökkuşağıydı çünkü.
SIRRIMI AÇIK ETTİM
TrendVision’da fink atarken ansızın şunu soran yabancılar da oldu tabii:
“Saçınızın rengi doğal mı? Ne kullanıyorsunuz?”
Demet Akalın’ın “Minicik kaldırım taşı pırlantaya mı karşı” şarkısındaki tatlı küstahlıktan ilhamla yanıtım şu oldu:
“Elbette doğal. Son bir yıldır da sabun kullanıyorum. Zeytinyağlı, papatyalı filan.
Bir de bazen susam yağıyla duş öncesi saç masajı.”
Sırrımı açık etmiştim, ama karşımdaki şok şoktu; “sabun” yanıtını alınca...
Sex and the City pozumuz
Magazin Konseyi dörtlüsü olarak her hafta fotoğraf çektiriyoruz ya. Kimi zaman bir mekanda bazen de sokakta...
Pazartesi günkü fotoğraf da Nişantaşı sokaklarındaydı.
Ve dördümüz fotoğrafçıya doğru yürürken çekilmişti.
Bu yürüyüş havasından olsa gerek Sex and the City kadınlarının pozu geldi aklıma. Bu yüzden de bir benzetme/karşılaştırma yapayım dedim. Konseyin bu fotoğrafında kim, hangi Sex&The City karakteri diye...
ÖMÜR GEDİK: O sarışınlık, o bacağa yapışan deri pantolonun verdiği seksapalite, o kameraya doğru özgüvenli gülüş... Görür görmez Samantha’yı getiriyor akla. Samantha’nın tarzını tabii, dizideki karakterini değil. Ömür üzerime yürümesin sonra!
MELİKE KARAKARTAL: Elleri eteğinin cebinde. Özgüven ve rahatlık tam. Bir yandan melankolik bir bakışı da var. Zihni yazacaklarında ya da aşkta meşkte, bilinmez. Tıpkı Carrie gibi. Ayrıca ayakkabısını da mağazadan henüz almış gibi. Evet, aynen Carrie!
CENGİZ SEMERCİOĞLU: Spor giyim, mahçup bir bakış, sayfa sayfa evraklar olduğunu hissettiren koca çanta. Cengiz dizinin avukat karakteri Miranda’yı anımsatmış.
VE BENDENİZ: Eh, bana da tek bir karakter kaldı: Charlotte.
Sabahın yedisi ve her yer karanlık
Sabahın altı buçuğunda kalkıp yollara düşünce anlıyor insan.
Saat yedi oluyor, ama hava hâlâ gram aydınlanmış olmuyor.
Saatlerin geri alınmaması bence kötü oldu. Özellikle her sabah işe/okula o saatte gidenler için bu yeni “karanlık” durum iyiden iyiye azap verici...
Paylaş