Hayatı botoks yapmışım geriliyormuşum

Kırklık bir kadın arkadaşımın botoks randevusunu dikizledim. Yüzü gerilen kadınların mutluluğuna yakından şahit oldum.

Haberin Devamı

Telefonda aynen şöyle dedi: “Perşembe botoksum var, akşamüstü buluşalım?” Beklemediği bir yanıt verdim: “Tamam, ben de geleyim. Şu botoks nasıl yapılıyor bir göreyim.”
Kabul etti, doktorunu aradı, Hürriyet’in yazar kişisi geliyor, dünya gözüyle botoks izleyecek diye.
Ertesi gün Nişantaşı’ndaki klinikteydik.
Botoks olacak arkadaşımın yanına manken selviliğinde zarif bir kadın geldi, “Emla’nızı sürelim, hazır olsun. Hüseyin Bey az sonra sizi alacak”. Sanırsın Nip/Tuck’ta filanız, bir tek isimler farklı. Christian ya da Sean yok, Hüseyin Bey var.
Peki Emla ne? Meğer alt tarafı bir kremmiş. Botoks işlemi öncesi sürülen bir krem. İğne vurulacak yeri hissizleştiriyor, uyuşturuyormuş. Böylece acı azaltılıyormuş.
Bizimkine sürdüler emla’yı. Yüzü öyle kireç beyazı beklemeye başladı sırasını.

Haberin Devamı

NE KADAR NOKTA O KADAR KIRIŞIK!

Evet sıra var! On tane daha kadın alınlarına, göz kenarlarına sürülmüş emla’larıyla koltuklara tünemiş beklemede.
O sırada masada oturan sekreter hanım beni tanıyor, “Siz o musunuz?” diyor. Onaylıyorum, evet ben oyum, Ajda’nın kadınlarından biri! Hani Ajda’mız “Ajda’nın Kadınları” koleksiyonu için şöyle demiş ya: “Ben Ajda Pekkan, Ajda’nın Kadınları’ndan Biri”.
Ben de öyle demek istiyorum bir uzak gelecekte inşallah: “Ben Onur Baştürk, Onur’un versiyonlarından biri”. Neyse, çok beklemeden bizimkinin (evet, ismini zikretmemi istemedi, ben de o yüzden ‘bizimki’ deyip duruyorum sevimsiz sevimsiz) sırası geliyor. İçeri giriyoruz. Doktor Hüseyin Güner önce kalemiyle noktalamalarını yapıyor.
Yani bizimkinin yüzünde botoks yapılacak yerleri belirliyor.
Sayıyorum, en az on beş
tane nokta var. “Kırışıklık ne kadar çoksa o kadar fazla nokta koyuyorum” diye açıklıyor doktor.
Neyse ki otuz nokta koymuyor arkadaşın yüzüne! “15 noktayla karizmayı kurtardın” diye dalgamı geçiyorum. Noktalama işlemi bitince Hüseyin Bey’in yardımcısı iğneleri hazırlamaya başlıyor.
“Botoks bir sanattır, dozunu iyi ayarlayacaksın, aslında herkes yapamaz” derken doktor Güner, iğneleri çat çat batırmaya başlıyor. O sırada fonda “Hayatı tespih yapmış, sallıyormuşum” çalsa ne de güzel ambiyans olur diye için için gıdıklanıyorum.

Haberin Devamı

“ACIMIYOR MU BEBEĞİM?”

Hüseyin Bey’e “Sizde var mı botoks?” diye sorduğumda
“Tabii ki” diyor, “Sadece o değil, gerdirme de var”.
“Hadi ya” oluyorum ve tarihi soruyu soruyorum: “Benim ihtiyacım var mı? “Sizde zaten yok mu?” diyor doktor!
“Gece seviştiklerim gizlice iğne batırmadıysa yüzüme, bildiğim kadarıyla yok” yanıtını veriyorum.
“O zaman süper” diye müjdeli haberi veriyor Hüseyin Bey, “Hiç ihtiyacınız yok!”
O sırada bizimkinin alnı bir milyon baloncuk misali kabarıyor ama kabarcıklar kısa sürede iniyor.
Geriye sadece kızarıklık kalıyor. Soruyorum: “Acımıyor mu bebeğim?” Hiçbir şey hissetmediğini söylüyor, “Acı eşiğim yüksek” diye böbürleniyor. Malum, kadınların böbür listelerinin baş tacıdır acı eşiklerinin yüksek oluşu.
Sonuçta botoks bitiyor. Hüseyin Güner sırada bekleyenleri almaya hazırlanıyor. Üstelik daha dolgu ameliyatı varmış.
“Bir gün dolgu ameliyatı da izlesem fena olmaz” diyorum.
Güner, “Ayarlarım” yanıtını veriyor. Anlayacağınız estetik satırlarım burada bitmiyor, devamı gelecek gibi.
Bizimki mi? Halinden memnun: Gerilmiş ve mutlu!

Haberin Devamı

City’s ve İzzet Çapa

City’s yönetimiyle Mahalle ve Limonata mekânları arasında anlaşmazlık çıkmış. İçerde dönen ticari durumlari bilemem. İki tarafın problemi. Ama Mahalle ne kadar yağ koksa ve beyaz aydınlatmasıyla beni hiç cezbetmese de City’s’i hareketlendirmişti. Keza sinema katındaki Limonata da öyle.
Tıpkı şimdilerde Jatomi’nin de bir hareket getirmesi gibi.
Uzaktan bakınca ve hiçbir tarafın taraftarı olmayınca gözüken bu. Yiğidi eleştir, hakkını ver yani...

Emre Ergani dedi ki…

Bebek’teki Biber Bar’ın kapısındaki kaba adamdan cuma günü bahsetmiştim. Nasıl da sevimsiz bir üsluba sahip olduğunu, filan.
Biber’in sahibi Emre Ergani aradı, “Çok şaşırdım” dedi, “İnan, benim öyle bir adamım yok. O kişi muhtemelen Poseidon’a, Chilai’ye bakan bir güvenlik”.
“Demek ki senin mekânından da sorumlu hissetmiş kendini” diye yanıt verdim. “Hemen ilgileneceğim bu durumla” dedi Emre ve ekledi: “Ben insanların Biber’e rahatça girip çıkmalarını istiyorum. Böyle bir şeye asla müsaade etmem”.

Haberin Devamı

Bir anti-star olarak Oğuzhan Uğur

Fena halde dalgacı bir adam. Aynı zamanda gayet samimi, korumasız kalkansız. Mimiklerini şahane kullanıyor.
Bıyıklı bir yaramaz çocuk. Ama yaramazlığının sınırlarını iyi çizen türden.
Birçok şeyi bir arada yapıyor: Şarkı söylüyor, şarkıları çoğu zaman kendi yazıyor. Hatta film de yazıp yönetmişliği var. Daha meşhur ama! Yani şımarıkça, şuursuzca çekilen ‘of hakikaten ne iğrenç’ kategorisinden karamizah, geyik videoları…
Evet, o bir internet meşhuru. İlk kez ‘Terbiyesizim’ adlı şarkısı ve klibiyle tanındı. Gerisi geldi. Benzer tonda, ironide eğlenceli şarkıları/klipleri milyonluk izlenme oranına sahip.
Buna rağmen medyada görünürlüğü pek az.
Oysa peş peşe konserler veriyor. Üniversitelere sohbete gidiyor.
Onun adı Oğuzhan Uğur. Günümüz starlarının tam aksi bir profil. Bir anti-star olarak yoluna devam ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları