Film Festivali’ne dair kişisel seçimler

25. Uluslararası Film Festivali’nin eli kulağında. Ve haliyle film seçme tripleri başladı. İşte benim kişisel "seçimlerim". Belki seçimlerimiz çakışır, kim bilir...

1. ALLEGRO: Danimarkalı yönetmen Christoffer Boe’nun önceki filmi "Reconstruction / Yeniden Sev Beni"ye bayılmıştım. O yüzden bu filmden de umutluyum. Yönetmen bu kez geçmişini ve yeteneğini yitiren bir müzisyenin hayatını anlatıyormuş. Hadi bakalım...

2. BEKLEYİŞ: Mülteci kamplarında tiyatro için yetenekli birilerini arayan Filistinli bir adamın öyküsü. Yüksek gerilim hattında gerçeklere dayanan bir öykü.

3. TRISTRAM SHANDY: Yine bir başka sevdiğim yönetmen, Michael Winterbottom’ın son filmi. Winterbottom bir filminde (Nine Lives), kadın ve erkek ilişkisini seks üzerinden anlatıyordu sadece. Az laf, çok iş yani! Bu filmdeki meselesi ise bir tuhaf: 18. yüzyıldan kalma post modern bir roman, sinemaya uyarlanır mı uyarlanamaz mı? Filmin çok komik olduğu söyleniyor.

4. C.R.A.Z.Y: 1970’ler. Yer, Montreal. Ve Tanrı yerine David Bowie’ye dua eden bir genç. Dönemin rock müzikleri de filmin sosu. Kaçmaz yani...

5. YALNIZ JIM: Bir kere filmi "bağımsız karakter" Steve Buscemi yönetiyor. O bir referans. Konu da melankolik, bir tür "karanlıktan aydınlığa" hadisesi: New York’tan bunalan Jim, Indiana’ya ailesinin yanına göç ediyor. Ve bir şehir adamı olarak kasabada bocalarken ummadığı hoşluklar oluyor. Başroldeki Liv Tyler, o hoşluklardan biri mi acaba?

6. AŞK VE SİGARA: Yönetmeni John Turturro’nun deyimiyle film, "işçi sınıfının operası". Kadroda Susan Sarandon, Kate Winslet gibi oyuncular var. Üstelik hepsi Nick Cave, Bruce Springsteen gibi şarkıcılarla şarkı söylüyormuş.

7. İNTİKAM MELEĞİ: Park Chan-wook’un "Haklı İntikam"ını seyrettiğimde donup kalmıştım. Sonra "İhitiyar Delikanlı" geldi, şimdi de "İntikam Meleği". Bu filmle yönetmen, "intikam" serisinin finalini yapıyormuş. Bu kez suçsuz yere 13 yıl hapis yatan bir kadının intikamı var. Hayli şiddetli bir seyirlik olacak gibi.

8. KABUSLARIN GÜCÜ: KORKU SİYASETİNİN YÜKSELİŞİ: Amerikan televizyonlarının yayınlamayı reddettiği bu ödüllü belgesel, son yılların güncel meselesi terör üzerine. Belgeselin sloganı zaten her şeyi açıklıyor: Bu filmi izledikten sonra her şeye farklı bir gözle bakacaksınız...

9. DUMANLI KAFALAR: Dönem filmlerinden biri daha. Bu kez Rolling Stones’un kurucularından "harika çocuk" Brian Jones’un kısa ama hızlı yaşamı anlatılıyor. 27 yaşında yüzme havuzunda ölü bulunduğu ana dek...

10. PARIS, TEXAS: "25 Yılın En İyileri" bölümünden seçtiğim bir film. Wim Wenders’ın kültleşmiş "yol" filmi bir kez daha izlenir. Başroldeki Nastasia Kinski’nin seksenli yıllar güzelliği de cabası.

Gerard Depardieu’nün kavgaları

Festival filmleri demişken şunu da yazmadan olmaz. Malum, İstanbul’a gelecek yabancı konuklardan biri de Gerard Depardieu. Ancak hem festival hem de Depardieu’nün kalacağı Çırağan Oteli yöneticileri, ünlü aktörün "arıza" geçmişi dolayısıyla hayli tedirgin. Herkes, "Umarız, bir şey kırıp dökmez" temennisinde...

Sözün özü; kavgaları meşhur aktörün İstanbul’da hadise çıkarıp çıkarmayacağı şimdilerde en çok lafı edilen kulis muhabbetlerinden...

Eski bir Madonna kavgası

Henüz resmen açıklanmadı ama Madonna’nın yeni albümü için yazın çıkacağı konser turnesi programında İstanbul da var. 14 Eylül’de gerçekleşmesi muhtemel konserin mekanı ise Atatürk Olimpiyat Stadı. Yeni turnede sahneyi koca bir disko haline çevireceğini söyleyen Madonna bakalım Olimpiyat Stadı’nı nasıl şenlendirecek?

Tabii bu ilk gelişi değil Maddy’nin İstanbul’a. İlk kez "Girlie Show" turnesi kapsamında Ahmet San getirmişti 47’lik şarkıcıyı. Nitekim Ahmet San da o zaman en az Madonna kadar ünlüydü. Önce Michael Jackson ardından Madonna’yı getirmişti peşi sıra.

O dönem için bunlar kolay işler değildi. Keza hakikaten kolay olmamış. Bunu da Ahmet San’ın Madonnaturk.com sitesine verdiği röportajdan öğrendim.

San, "Bu ayrıntıyı da ilk kez açıklıyorum" diyerek İKSV’yle arasındaki Madonna rekabetinden nasıl galip çıktığını şöyle anlatmış (kısaltarak aktarıyorum):

"Madonna ile 750 bin dolara anlaşmıştım... O dönemler İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) ile yarış halindeydik. Getireceğim sanatçılara daha çok para teklif ediyor ve benim yok olmamı istiyorlardı. Michael Jackson’ı yaptığım için onlar da ne yapıp edip Madonna’yı getirmek istediler.

Vakıf üyelerinden biri de Ahmet Ertegün’dü... Onun vasıtasıyla Madonna’ya gitmişler ve ’Biz 1 milyon dolar veriyoruz mutlaka bizimle yapacaksın’ demişler.

Bunun üzerine Madonna’nın menajeri Fred DeMann, ’Ahmet üzgünüm, oyuncunun kim olduğunu biliyorsun’ dedi.

Ben de ’Gerçek oyuncunun kim olduğunu göreceksin, 1.5 milyon dolar veriyorum’ dedim.

Ahmet Ertegün’e söylemişler. O da Nejat Ezcacıbaşı’nı arayıp olaydan bahsedince bana kızmış.

Ertesi hafta Los Angeles’a gidip 1.5 milyon dolarlık çeki Fred DeMann’nin sekreterine bıraktım.

Sonra beni geri aradı ve çekin karşılığının olup olmadığını sordu. Ben de, ’Kimin gerçek oyuncu olduğunu öğreneceksin demiştim. Gerçek oyuncu benim, karşılığını bankaya açıp sorabilirsin’ dedim.

İKSV de 1.5 milyon dolar ödemek için uğraştı ama başaramadı.

Sonuçta bu fiyata kontrat imzaladım. Ve maalesef çok önemli bir işadamı beni Maliye’ye şikayet etti. O gün bugündür maliye beni hep didik didik etti (...) Anlamsız bir savaştı ama o tarihte benim için elzemdi".
Yazarın Tüm Yazıları