Fazıl Say’ın diplomatları

Geçen ocak ayında Fazıl Say’ı Mozart Haftası kapsamında verdiği Salzburg konserinde izlemiş, konser sonrasında buluştuğumuzda ise uzun uzun konuşmuştuk.

Haberin Devamı

O gece konuştuğumuz konulardan biri de Türk konsoloslarla ilgiliydi. Şöyle sitem etmişti Fazıl Say:
“Yurtdışı konserlerime eskiden Türk konsolosları mutlaka gelirdi. Ama son bir yıldır hiç gelmiyorlar. Onun konserlerine gitmeyin mi denildi, artık orasını bilmiyorum. Ama şu ortamı paylaşmanın nesi kötü olabilir ki?”


İLETİŞİMİ TAMAMEN KOPARMALI MI

Önceki gün Cumhuriyet’teki yazısında tekrar bu konuya değinmiş Fazıl Say.
Katar’daki orkestranın programından İstanbul Senfonisi adlı eserinin Türk elçiliği kulisiyle son anda çıkartıldığını belirterek...
Bu kez oldukça sert ve kararlı bir tutum sergileyerek... “Üzülerek diyorum, bu adamlar gelmesinler konserime... Ben tedirginim bu konuda. İsteksizim. İçime sinmiyor...
Bugünkü Türkiye’nin diplomatları sadece konsere gelsin, orada gözüksün istemiyorum. Sanattan, sanatçıdan yana olsunlar, hür bir dünya için, ifade özgürlüğü için diplomat olsunlar istiyorum. Bizlerin dışlanmasına ve nice ötekileşmeye tepki versinler istiyorum.”
Fazıl haklı mı, haklı...
Yurtdışında yüzlerce konser veren bir sanatçıya daha çok titizlenmek, onun yanında olmak gerekiyor.
Peki her diplomatı aynı kefeye koymalı mı?
Hepsini toptan silmeli mi?
Kızgınlığını/tepkisini anlıyor, ama işte bu konuda Fazıl’a katılamıyorum.
Aradaki iletişimi tamamen kesmek doğru değil.
Bu şekilde kimsenin eline bir şey geçmiyor.

Haberin Devamı


Nurgül Yeşilçay’ın rahatlığı

Pazar gecesi Nurgül Yeşilçay sevgilisi ve iki arkadaşıyla beraber Arnavutköy’deki Eftalya’daydı.
Tesadüf, ben de arkadaşlarımla onların arka masasındaydım.
Bir ara masalar arası birbirimize takıldık, eğlendik.
“Paramparça Keriman nerede?” diye sordum.
“Ya evet” dedi, “Nursel (Köse) çok gezmek istiyor, bir gün onu da çağırayım.”
Biz Nurgül’den önce mekandan çıktık. Çıkışta onlarca gazeteci dışarıdaydı, onu bekliyordu.
Sonrasında Nurgül ne yapmış peki?
Arka kapılardan çıkmamış, mekanın ışıklarını söndürtmemiş, afra tafra yapmamış.
Kısacası, görüntülenmemek adına delirmemiş, saçmalamamış.
Dışarı çıkmış, poz vermiş gülerek.
Sonuç? Ertesi gün gazetelerde bu gülümseyen kareler vardı.

Haberin Devamı


Gonca Vuslateri’nin duygu sömürüsü

Songül Hatısaru’ya verdiği röportajda, “Karavanda öpüştü” haberleriyle ilgili şöyle demiş Gonca Vuslateri:
“Ağrı’da çatışma oluyor, milyonlar açlık sınırının altında, 3.5 milyon insan işsiz, evine ekmek götüremiyor, çocuklar aç, Suriyeli çocuklar sokaklarda dileniyor, ben karavanda öpüşüyorum, oh ne ala! Ayıptır yahu.”
Nerede bir duygu sömürüsü cümlesi göreyim tüylerim diken diken oluyor.
Vuslateri’nin ezbere sıraladığı bu cümlelerde de aynısı oldu.
Karavanda öpüşmedim, çıkan haberler doğru değildi demek gayet net ve yeterli olacakken...
Nedir şimdi bu Suriye’den girip Ağrı’dan çıkan dramatik cümleler?
Kendini çok hassas, çok duyarlı bir üst mertebeye konumlandırmalar, tribünlere selam çakmalar...
Çok fena çok.
Yakıştıramadım Vuslateri’ye...

Yazarın Tüm Yazıları