Paylaş
Sonunda vakit yaratıldı, rezervasyon yapıldı ve Bodrum Yalıkavak’tan yola çıkıp 45 dakika sonra Mumcular tarafındaki Bahçeyaka’da buldum kendimi.
Kolay da olmadı, çünkü navigasyon sürekli farklı yerleri gösteriyordu.
Çiftliğe giriş yaptıktan 5 dakika sonra ise durumum şuydu:
Bir taş evin arka bahçesindeki uzun masada, ilk kez tanıştığım insanlarla beraber Sinan Bey’in elleriyle yaptığı çeşit çeşit pizzaları yiyordum.
Çeşit çeşit pizza derken abartmıyorum, çünkü Sinan Sarpkan o gün tam yedi çeşit pizza yaptı.
“Bu kez çok doyduk” dediğimiz anda yenisini çıkardı odun fırınından.
Hemen söyleyeyim: Pizzaların hepsi çok hafif, o yüzden hiç öyle ağırlık hissetmiyorsun.
Zaten peyniri çiftlikten, patlıcan, domates ve diğer sebzeler dersen onlar da köyden...
Her şey dibine kadar doğal yani.
YENİ İNSANLAR TANIYORSUN
Burası bir restoran değil. Kendiliğinden gelişen bir misafir ağırlama olayı.
Çünkü burası bir ev. Ama evet, yoğun talepten dolayı arayıp isminizi yazdırmanız gerekiyor.
Son 6 yıldır Sinan Bey’in çiftliğinin olayı bu.
Grup halinde gelemiyorsan, var olan grubun yanına oturtuyor seni Sinan Sarpkan, “Siz tanışıp kaynaşın” diyerek. Güzel de oluyor, yeni insanlar tanıyorsun.
FİLMLİK HİKÂYE
Sinan Sarpkan çiftliğinde yalnız değil elbet. Çok sevdiği eşi Sylvia da onunla beraber.
Hem de bu maceranın başından itibaren.
Macera demişken; Sinan ve Sylvia’nın bu çiftliği kurması filmlere konu olacak bir hikâyeye sahip.
Kısaca anlatıyorum:
Sinan Sarpkan, Bursa’nın en eski emprime fabrikatörlerinden birinin oğlu.
Eğitim için yurtdışına gidiyor, yıllar sonra Almanya’da ikiz kardeşiyle birlikte bir tekstil şirketi kuruyor.
Ama sonrasında işler ters gidiyor, şirket iflas ediyor ve Sinan Sarpkan tam dibe vurduğu sırada Sylvia ile tanışıyor.
Gel zaman git zaman Sinan ve Sylvia, Bodrum’a yerleşmeye karar veriyor.
Yıl 2004, önce Yalıkavak’ta bir ev kiralıyorlar.
Hatta Sinan Bey küçük bir pizzacı dükkânı da açıyor.
O sırada aldığı eski bir süngerci teknesi de var Sinan Bey’in.
Tekneyi satın alıyor ama motorunu yaptırması lazım.
Bir usta bulup motoru teslim ediyor.
Ama haftalar geçiyor, ustadan ses seda yok.
Ellerinde telefonu da yok...
Sadece ustanın yaşadığı köyün adını biliyor Sinan ve Sylvia.
Sonunda o köye, yani şu an çiftliklerinin olduğu Bahçeyaka’da alıyorlar soluğu.
Amaçları ustayı bulup “Bizim motora ne oldu?” diye sorup geri dönmek.
Ustayı buluyorlar. Motor hâlâ yapılmamış!
Ama Sylvia ve Sinan, birkaç kez daha gidip geldikleri Bahçeyaka köyünü çok seviyor ve köylülerin de desteğiyle bir süre sonra çiftliklerinin bulunduğu araziyi satın alıyorlar.
“O motor olmasaydı bu çiftlik olmazdı” ya da “Usta işi geciktirmeseydi bu çiftlik kurulmazdı” diye işi kuantuma, olasılıklara, ona buna bağlayasım var tabii.
Ya da: Her şey bir şekilde akışta yolunu buluyor diyesim...
Son tahlilde tek bildiğim şu: Çiftliğe tekrar gidip o pizzalardan ve taze domateslerden tekrar yemek istiyorum. Hiçbir restoranın yemeği için hissetmediğim bir iştah taşması yaşattıkları için Sylvia ve Sinan çiftine bin tebrik...
Paylaş