Paylaş
Buraya ilk geldiğimde yıl 1998’di.
Tam tıfıl, serseri, başında kavak yellerinin estiği ve tabii inatla bohem olunmaya çalışılan zamanlar...
O dönem Olimpos sadece kulaktan kulağa duyuluyordu, popüler değildi.
En çok geleni gideni dünyayı dolaşan sırt çantalı gezginlerdi.
O nedenle yabancısı yerlisinden çoktu. Derme çatma ağaç evleri meşhurdu Olimpos’un. Kiminin üstü açıktı, kiminin üstü kapalı.
Hiçbirinde klima ya da konfor yoktu, şimdiki gibi asla değildi. Hatta tuvalet ve duşlar ortaktı.
Telefon bile zar zor çekiyordu.
Kısacası ortam başka bir gezegen gibiydi.
Tariflemek gerekirse Leonardo DiCaprio’nun “The Beach” filmine (finali hariç!) benziyordu.
Aradan zaman geçtikçe elbette Olimpos daha çok keşfedildi, doğal halinden uzaklaşıp güncellendi. Ama galiba bu güncellenmenin dozu kaçtı. ATM’ler, fazla konforlu ağaç evler, aşırı kalabalık, antik kentin girişine konulan çirkin turnikeli giriş...
Her şeye rağmen denizi ve doğası dolayısıyla Olimpos bendeki eski sevgili konumunu korudu işte.
ESKİ SEVGİLİ BEKLEYEBİLİR
Şimdi ise Çıralı tarafı ilgimi çekmeye başladı. Burası zaten her daim Olimpos’un oturaklı, görmüş geçirmiş abisi/ablası kıvamında bir yerdi. Geçen hafta sonu buranın en eski oteli Olympos Lodge’da sezon çok açılmadan kalıp etrafa baktığımda hissettiğim şuydu:
Olimpos tarafına geçmesem de olur, eski sevgili bekleyebilir.
Çünkü “yeni sevgili” Çıralı’nın keşfedecek yönleri var.
AYRI BİR KOMÜNİTE
Doğrusu Olympos Lodge’un 34 yıllık geçmişi olduğunu bilmiyordum, ama bilmediğim esas şey zaman içinde araziyi cennete döndüren şahane çeşitlilikteki bitki örtüsü oldu.
Kokusuyla büyüleyen boru çiçeğinden tutun da 30 yıl önce ülkemizde hiç bulunmadığı için Çin’den getirilmiş bambu ağaçlarına kadar Lodge’un arazisinde gerçekten yok yok.
Otelin sahibi Ayşen-Ziya Şimşek çifti restoranlarına dışarıdan misafir almayı tercih etmiyor.
Bu yüzden burada ayrı bir komünite oluşmuş.
Bir masada ünlü ressam Taner Ceylan’ı yemek yerken görüyorsunuz, bir başka masada ise USA Today ve Washington Post için köşe yazıları kaleme alan yazar Christopher Elliott’ı...
BİR ŞİFALI BİTKİ CENNETİ: HERBİŞİ
Çıralı’nın en güzel dükkânı ise Herbişi Bitki Atölyesi.
İki sevgilinin, Erdem ve Seyran’ın kurduğu dükkânda bizzat onların yetiştirdiği bitkilerden elde edilmiş yağlar, şampuanlar, şifalı çaylar, kremler ve daha birçok ürün mevcut.
Erdem ve Seyran’ın 2010 yılında ceplerindeki 150 lirayla göç ettikleri Çıralı hikâyelerinin başlangıcı ise ayrıca ilham verici.
İki sevgili bir bayram tatilinde Likya Yolu’nda yürüyüş yapmaya geliyor.
Tatil dönüşü yürüyüşten hatıra olarak yanlarına aldıkları birkaç kökü, evdeki kaloriferin üstüne bırakıp orada unutuyorlar. Bir sabah uyandıklarında köklerden şahane renklerde çiçek açtığını görüp bir anda kendilerine geliyorlar.
“İşte o gün bize ne olduysa oldu” diyor Seyran, “Canlandık. 1 ay içinde eşyalarımızı sattık, savdık, çevremizdekilerin plansız, mantıksız ama gönülden kararımıza yaptığı eleştiriler denizini aşıp kendimizi Çıralı’ya taşıdık”.
UMARIM...
Böyle işte. Umarım Olimpos da Çıralı da daha uzun yıllar bozulmadan kalmayı başarır. Bizde hikâyenin sonu hep haşin bitiyor ya, o yüzden iyi dilekleri savurmadan edemiyoruz gökyüzüne.
Paylaş