ŞEHİRDE BİR ANDY WARHOL HAVASI Galerinin de “ünlüsü” olur mu? Basbayağı olur. Bakınız Galerist “ünlü” bir galeri. Hani resimle uzaktan yakından alakası olmayan biri bile Galerist’in adını duyunca “Ha evet, biliyorum, neydi o?” diyebilir, kafası karışabilir. Haluk Akakçe deyince akla gelir Galerist en çok. Sonra da tabii sahibi Murat Pilevneli ve eşi Tuba Ünsal’ın popülerliği dolayısıyla. Yakından takip edenler için ise açtığı güncel sergilerle... İşte uzun süredir beklenen sergilerden birini, Andy Warhol’lu olanı, üç mekanında birden aynı anda açtı Galerist. Hafta içi yapılan üçlü açılıştan sadece Akaretler’i takip edebildim. Mısır Apartmanı ve Tepebaşı Galerist’lerine gidemedim. Başka bir zamana kaldı... Akaretler’deki Galerist’te ise Andy Warhol’un polaroidleri vardı. Öyle aman aman şeyler değil. Warhol çektiği için, bir de polaroidlerdeki yüzler ünlü olduğu için bakıyorsunuz. Bohem/tuhaf filmleri bundan daha iyidir Warhol’un, esas ona göz atın derim. Zamanında izlemiştim ben (Bakınız: İstanbul Film Festivali’nin yararları).
POP-UP VE LOKMA... Hafta içinde iki mekanda huzur buldum. Biri Maçka Küçükçiftlik’teki eski lunapark yeni konser alanının hemen yanındaki Pop-Up. Diğeri de Rumelihisarı’ndaki Lokma. İki mekanın da sıcaktan kavrulan bünyeye en büyük kıyağı püfür püfür esen konumlanmaları... Onun dışında Pop-Up’ta dot oyuncularıyla karşılaşıp tanışmanız da mümkün. Çünkü zaten dot’çular açmış burayı. İyi de olmuş; rahat, özgün, köftesi de gayet leziz bir yer ayrıca. Lokma ise eskiden Ali Baba’nın olduğu yere konuşlanmış. Meğer iki yıldır varmış. Tavsiye: Ali Baba’ya öğrencilik yıllarında sıkça gelmiş bir arkadaşınızla Lokma’ya gelmeyin. Habire Ali Baba anılarını anlatıyor ve “an”ı yaşamanıza pek müsade etmiyorlar.
MİNİMÜZİKHOL’DE DENEYSEL BİR GECE Kısaca “o kulüpten bu kulübe haydi koş, coş” şeklinde özetleyebileceğim, Club to Club adlı İtalya menşeili parti organizasyonun açılışı dolayısıyla MiniMuzikhol’e de uğradım. Hemen hatırlatayım; burası aylar önce bir taciz, tecavüz girişimi dolayısıyla kapanmış, bir süre sonra mekan eski sahiplerinden devralınıp yeniden kapılarını (siz) sevenlerine açmıştı. Peki neler oldu o gece? İki DJ arkadaş deneysel ve entelektüel DJ’lik üzerine gayet ağır, aslında durup dinlediğinde şahane, ama şahane olduğu kadar da sıkıcı bir performans sergilediler. Bu performanstan bunalan soluğu sokakta aldı tabii. Bir süre sonra gürültüsü ve sayısı giderek artan bu sokaktaki kulüp kalabalığını, mahalle sakinleri evlerinden aşağıya su atmak suretiyle dağıttı. Benim de üzerime su geldi tabii. İyi oldu, serinledik. Çok enstalasyon bir gece olduğu kanaatindeyim. Nitekim... Bu arada: Club to Club bu gece devam ediyor. Ama bu kez sadece Otto Santral’de.
VE KAF:F... Evet, mekanın adı aynen böyle yazılıyor. Mekan reklamcı bir muhtereme (Murat Patavi) ait olunca ismi de böyle yaratıcı ve yazması zor oluyor tabii. Ama ben kısaca “Kaff” diye yazacağım bundan sonraki satırlarda. Uğraşmak zor şimdi, iki nokta filan... Kaff, eskiden “der, die, das”tı (bakınız yine zor isimli bir mekandı! Nereden buluyorlar bu isimleri...) O hali bir türlü oturmamış, tutmamıştı. Kaff hali ise tutacak gibi. Çünkü o eski, soğuk dekorasyonu değiştirmişler. Ortama bir Latin-Akdeniz havası gelmiş. Müzikler de bir hayli değişmiş. Bol bol Türkçe pop çalıyorlar. Bir ara gidiniz, deneyiniz.