Cate Blanchett’in yeniden meşhur "Bakire Kraliçe" Elizabeth olarak arz-ı endam ettiği, Elizabeth: Altın Çağ filminde bir sahne var.
Hemen filmin başlarında, Kraliçe’nin şürekasıyla kayık sefası yaptığı sahne.
Neden evlenmediği konuşuluyor Elizabeth’in.
O da alaycı yanıtlar veriyor kendince.
En sonunda diyor ki, "Kiminle evleneyim? Türkiye’nin padişahı var, onunla mı? Yoksa Çin’in imparatoruyla mı?"
Filme beraber girdiğimiz arkadaşımla şaşırıyoruz tabii, "Ne Türkiye’si yahu?" diye.
Elizabeth’in yaşadığı dönem 1500’lü yıllar olduğuna göre Osmanlı İmparatorluğu denmesi gerekmez mi? Gerekir. Lakin filmde Cate Blanchett basbayağı "Turkey" diyor.
Bu bariz hatadan sonra filme bir süre odaklanamasak da, Cate Blanchett’ın o esip gürleyen oyunculuğu insanı ister istemez filme tekrar bağlıyor.
Bir de tabii, moda dergisi sayfası çevirir gibi arka arkaya izlediğimiz, gözümüze gözümüze sokulan o müthiş kostümler...
Hakikaten neydi o "yürüyen cibinlikler" geçidinin sonu gelmezliği?
Yönetmen Shekhar Kapur’un Kraliçe’ye sonsuz hayranlık ve bağlılığına dair bir işaret miydi acaba?
Neyse, özetle Elizabeth bu: Bol kostüm, Turkey İmparatorluğu ve çok beyaz/çok kızıl ve harika bir Cate Blanchett.
Süper Spiker Seki ve aslında VJ Bülent
Deniz Seki işin ehli spikerler gibi sunabilseydi haberleri, yani süper diksiyonlu filan, çok sıkıcı olurdu. Bu kadar konuşulmazdı. Zaten söz konusu klip klipomanje kanalı da Seki’ye ve peşi sıra gelecek diğer popçulara şov olsun, torba dolsun diye haber bülteni sunduruyor.
Bu olay niye meclislere kadar taşınıyor, hiçbir meselenin ciddiye alınmadığı bu diyarda, anlamış değilim bir VJ Bülent hayranı olarak.
Bence her gün farklı renkte şapkalar takarak VJ Bülent sunmalı bülteni.
Bunu da dalga olsun diye değil, tüm (olası) ciddiyetimle yazıyorum.
Bu klip slip (kral filip) kanalının elindeki en orijinal adamdır nihayetinde kendisi.
Niye değerlendirmezler, gider popçulara para(mızı) dökerler yine yeni yeniden anlamış değilim. Oysa ki ne demişler, sakla samanı gelir zamanı. Yani galiba öyleydi...
’Seninle Taksim’e çıkıp bağırıcam’
Klip krep demişken en yeni müthiş prodüksiyonlara değinmeden olmaz.
Bir tanesi mesela (Ablanın adı: Mercan Alev), arabanın arka koltuğunda emniyet kemerini çeke çeke söylüyordu şarkısını, bir sarışın infilak olarak. Ebru Gündeş tonlarında, kalın kalın.
Bir başkası (en yeni Erol Köse prodüksiyonu Elif Turan), disko topu gibi baştan aşağı parlak kıyafetiyle kıvranarak, şarkısında "Seninle Taksim’e çıkıp bağırıcam" diyordu.
Aynı Elif Turan’ın bir de caz versiyonu var Youtube’larda.
İki versiyonu arka arkaya izleyince aradaki beş bin fark cidden şaşırtıcı:
Klipteki disko topu kıvamındaki yarı-erotik kızla, caz kulübü Nardis’te bir performansı amatörce çekilmiş olan olgun kadın gerçekten aynı olabilir mi?
Aynıysa eğer, bu transit geçiş nasıl sağlanmıştır? Bay Köse sayesinde mi?
Film öncesi reklam işkencesi
Her sinemada böyle midir bilmiyorum, ama en azından Kanyon ve G-mall sinemalarında durum fena. Film ilan edilen saatte başlamıyor.
Mesela 19.00 deniyorsa, bilin ki o film 20 dakika sonra başlıyor.
Çünkü 20 dakika reklam gösteriliyor. Tamam, buna alışmıştık. Hatta bu alışkanlıkla, "reklam var" diye salona gidiş geciktiriliyordu, nasıl olsa filmin başlamasına var diye. Ama Elizabeth filmi öncesi G-mall’da rekor kırıldı.
20 dakika değil, tam yarım saat sürdü reklamlar. Hatta bazı reklamlar iki kez döndü, ruhumuz daraldı, ofladık pufladık...
Çıkan kısmın özeti şu: Artık filmin ilan edildiği saatten 29 dakika sonra salonda olmak makbuldür, yoksa reklam işkencesine katlanmak dayanılmaz bir şey.