Paylaş
İster magazinle uzaktan yakından alakası olmayan biri.
Hafta sonu herkesin telefonuna bir şekilde uğrayan, sohbetlerde “Bu nasıl bir şey?” nidalarına yol açan tek bir şey vardı:
Cicişler diye bilinen kardeşlerden birinin ünlü bir işadamına yollanmak için çekilmiş videosu!
Elbette videoyu seyrettim.
Doğrusu hiçbir anında gülüp eğlendiğim bir video değildi, basbayağı üzüldüm.
Hele videodaki “Cartier bileklik istiyorum” ve “Bizim evin manzarası bu, senin yalı gibi değil” konuşmalarına çok daha fazla.
Kızın kendini düşürdüğü duruma...
Kafasının çalışma şekline...
Şunu diyen de var tabii: Reklam için yapmışlardır...
Eğer gerçekten öyleyse durum “Daha da oha!”
Festival filmi çeken böyle konuşmamalı
Bir dönemin güçlü kadınlarından biriydi Yeşim Salkım.
Daha sonra o şaşaalı güçten, yani Hakan Uzan’dan boşandı ve o süreçte Ayşe Arman’a verdiği röportajda şöyle demişti:
“İnsanlar isimlerde yaşamazlar. Kendi kişiliklerinde yaşarlar. Ayrılınca ne sınıf atlarsınız ne de sınıf düşersiniz.”
Gerçekten de öyle oldu, yoluna devam etti Yeşim Salkım.
Güçten düşünce yolunu kaybetmedi.
Ama son zamanlarda edindiği tuhaf bir alışkanlığı var.
Alıyor telefonu eline, onu kızdıran her şeye saydırdıkça saydırıyor, “Alırım ayağımın altına” modeli konuşup bol bol aşağılıyor. Ama kendini de aşağı çekiyor.
En son Eğreti Gelin: Ladik filmiyle ilgili yazılıp çizilen “Film gişede çakıldı” cümlelerine belli ki çok bozulmuş ve bir video çekip sosyal medyasına kondurmuş.
Videosunda özetle diyor ki, “Biz festival filmi çektik, siz anlamazsınız, kafanız basmaz, bakın Nuri Bilge Ceylan’a.”
Sanırım bu höt zöt tavır Salkım’ın gücü elinde bulundurduğu döneminden kalma.
Sonuçta festivallere yönelik bir film çektiğine inanıyorsan zaten bu tür açıklamalara gerek duymaz, enerjini de böyle şeylerle harcamazsın...
Mekan harika, peki fiyatlar?
Mekanın yeri harika.
Arnavutköy’ün başında, tam da yolun ortasındaki o şahane eski tarihi binalardan birinin içinde.
Dekorasyon da çok sade çok New York.
Hani dışarıdaki Boğaz manzarası olmasa basbayağı New York’taki bir mekanda gibisin.
Yemekler de ‘oralar’ın yükselen trend treni gibi: Dibine kadar organik, sağlıklı, glutensiz.
Öyle iki avokado beş kinoalık bir organiklik değil, İstanbul’un çoğu mekanında görmediğimiz türden malzemelerle yapılan yemekler var.
Ama fiyatları görünce şöyle bir donakalıyorsun!
Bir muzlu puding 42 lira mesela.
Ya da Thai usulü yapılmış organik tavuk 70 lira.
Bir kafe değil de lüks restoran ayarında fiyatlar yani.
Bahsettiğim yer, Gabfoods.
Mekanın sahibesi Gabriela Palatchi Elhadef.
Yemeklerin pahalı oluşunun o da farkında. Başka bir gezegende yaşamıyor yani.
Neden böyle olduğunu ise şöyle açıklıyor:
“Çünkü bütün malzemeleri organik üretim yapan çiftliklerden alıyorum. Ve inan hepsi çok pahalı. Mesela hindistancevizli yoğurt yapıyorum. Hindistancevizi pahalı mesela.”
Bir yandan doğru, söylediklerine diyecek bir şey yok.
Ama Gabfoods organik yemek menüsünden ödün vermeden keşke fiyatlarda arayı bulabilse...
Paylaş