Dövüş Kulübü’nün başka türlü versiyonu

Sürekli iki seçenekten birini seçmeye çalışıyoruz diyor.

Haberin Devamı

Hyundai mi Honda mı?
Pepsi mi Coca Cola mı?
McDonald’s mı Burger King mi?
“Oysa hepsi bulanıklığın bir parçası, seçim yanılsaması” diye devam ediyor sözlerine:
“Uzun zaman önce seçimlerimiz bizim için yapılmış.”
Bu sözlerin sahibi Elliot.
Tanıştırayım, kendisi bu zamanın anti-kahramanı!
1999 yapımı Dövüş Kulübü’ndeki Edward Norton’ın canlandırdığı karakterin günümüz versiyonu, über zeki bilgisayar mühendisi ve hacker kimliğiyle karşımıza çıkmış olanı.
İlk sezonu yaz boyunca yayınlanmış, oldukça ilgi görmüş, IMDB puanı hayli yüksek (9.0) Mr. Robot adlı dizinin baş karakteri Elliot.
Başta aktardığım cümleleri ise Elliot’ın terapistiyle yaptığı konuşmadan.
Terapistine, gayet hak verdiğim şu tespitini de söylüyor Elliot:
“Sosyal medyada samimiyet taklidi yapıyoruz.”
Bunları söylerken bir yandan da terapistinin özel hayatını düşünüyor!
Çünkü çoktan onun bilgisayarını hack’lemiş, tüm e-postalarını okumuş, kredi kartıyla nereden alışveriş yaptığını dahi biliyor.
Kısacası terapisti hakkında her türlü bilgiye vakıf!
Sistem ve toplum karşıtı Elliot bir yandan da yalnızlığı, anksiyete bozuklukları ve sanrılarıyla mücadele etmeye çalışıyor.
Bir an geliyor, “Ben de herkes gibi normal mi olsam?” diyor.
Sonunda kendini çok uluslu şirketleri çökertmek isteyen bir hacker grubunun içinde buluyor.
Mr. Robot, hem şahane bir anti-kahraman portresi çizen Elliot nedeniyle iyi hem de kıyısında dolaştığı sistem karşıtı söylemleriyle...
Bazen dizi çok dağılıyor, Elliot’ın kafasının iyi olduğu zamanlarda...
Bazen de keşke film olsaymış diyorsun, daha vurucu ve net olabilirmiş.
Bu arada çekim açıları da bir dizi için alışılmadık.
Karakterler hep çerçevenin en köşesinde.
Sözün özü: Zaman, Mr. Robot’ların
zamanı.

Haberin Devamı

Kerem Bürsin yanılıyor

Kerem Bürsin Türkiye’ye ilk geldiği zamanlarda dizilerde neden alkol ve sigara gösterilmediğini sormuş etrafındakilere.
“İnsanlar etkileniyor, teşvik etmemek adına gösterilmiyor” yanıtı verilmiş Bürsin’e.
O da buradan yola çıkarak dizi başrollerindeki adamların kadınlara sürekli bağırıp çağırırken, şiddet uygularken gösterildiğini, bundan da insanların kötü etkilenebileceğini belirtmiş.
Bir yandan doğru, Türkiye’de diziler sadece dizi gibi izlenmiyor. Karakterlerle fazla özdeşleşiliyor.
Diziye fazladan sahip çıkılıyor.
Ama tüm bunlar var diye dizileri kısıtlamak doğru değil. Öyle bakarsanız her şey kötü örnek olabilir bir dizide.
Kaldı ki diziler gerçek hayatın bir yansıması, dikensiz gül bahçesi değil.
Örnek olalım, kimse bir şeyden etkilenmesin diye dizi olmaz.
Bu yüzden Kerem Bürsin yanılıyor.
Diziler özgür olmalı.
Ve o özgürlüğün yakın gelecekte sağlanacağı yer ise gerçek anlamdaki Pay TV’ler.
Tüm oyuncular şimdi bunu bekliyor.
Hem dizi sürelerinin kısalması hem de daha sansürsüz senaryolarda oynamak için...

Haberin Devamı

Dalga geçilemeyecek kadar korkunç

Gülüp geçilmeyecek kadar korkunç...
Korkunç olduğu kadar da acı gerçek:
Böyle abuk düşünenlerin sayısı sandığımızdan daha çok olabilir!
Bahsettiğim şey Tuğba Ekinci’nin sosyal medyasında paylaştığı öneri:
“İmza sistemiyle Doğu’nun temiz insanları başka bölgelerdeki TOKİ evlerine yerleştirilsin.
Artık Doğu’yu baştan yaratmak için bütün bölgelerin bombalanması, insan girilemez bölge ilan edilmesi gerekiyor. O zaman hangi toprak için ne yapacaklar, nerede barınacaklar görelim...”
Ne diyelim, Allah akıl fikir versin kendisine...

Yazarın Tüm Yazıları