Pazartesi çıkacak yeni albümündeki şarkılarında bu pop feminist tavır tam gaz devam ediyor.
Albümle aynı adı taşıyan "Dans Et" mesela: "Üzgünüm ama ilk kez tanıştığım birine telefonumu veremem / Yanlış anlama sorun sen değil / Biraz aşk tecrübem var".
Deyip şarkı şöyle devam ediyor: İsim neydi çıkaramadım?
Bir başka şarkı "Bebek"te ise şöyle diyor Akalın:
"Sevgilimi koluma takarım / Bebek’te üç beş tur atarım / Olmadı bir sinema yaparım / Gördüğün gibi çok unutkanım".
Malum, bu topraklarda bir şarkının hit olmasındaki en büyük pay, şarkı sözlerinde.
Gece kulüplerinde en çok çalan şarkının nakaratını yüksek sesle tekrar eden insanlara bir bakın.
"Yüzünü bile görmek istemiyorum" derken nasıl keyif aldıklarına, nasıl da kendilerinden geçtiklerine...
Yani sözlerdeki kapı açık, arkanı dön ve çık hissiyatı pek mühim. Demet Akalın bunu fazlasıyla keşfetmiş ve kendisiyle özdeşleştirmiş durumda.
Kısacası, doğru yolda.
Bu derya deniz söz/öz analizinden sonra yeni şarkılara gelelim...
"Mucize", "Dans Et" ve "Bebek" arka arkaya hit olacak şarkılar.
Sezen Aksu ve Nilüfer’den de iki eski şarkı var (Selam Söyle ve Gölge Etme). Bu ikisinden en çok Selam Söyle sevilecektir.
Ben bir tek yavaş şarkılarını sevmiyorum Akalın’ın. Hiç söylemese daha iyi.
Ama o da böyle gelgitli bir kadın işte: İsim neydi çıkaramadım diye dalga geçtikten iki dakika sonra damardan bir şarkıyla ağlamayı/ağlatmayı seven...
Marianne Faithfull gibi yaşlanmak
Demet Akalın şarkıları sonrası Babylon’a gidip Marianne Faithfull dinlemek tuhaf mı?
Bence değil, hatta bunun bir adım ötesi şu olabilirdi: Scotch’a gidip Rus ablalar ve Şamdan’cı cemiyet teyzeleriyle beraber halay çekmek.
Bu (deli) yürek, bu (fırtınalı) bünye her tür karmaşaya/senteze açık sonuçta.
Tabii sadece gece, asla gündüz değil.
Neyse, bayan Faithfull’a dönelim.
Üç gece arka arkaya konser verdi Marianne Faithfull Babylon’da.
İlk iki gecesini bilemem, ama üçüncü gece nefisti. Taş gibi, gürül gürül bir ses...
Courtney Love’un annesi gibi duran (çok benziyor yahu) ama hala çok güzel bir yüz... Ve her şeyden önce samimi bir kadın (bir ara sahnede rujunu tazeledi).
Seyircinin de hakkını vermeli. Üst kat hariç herkes büyülenmiş gibi Marianne’i izliyor, mümkün olduğunca az konuşup az sigara içiyordu.
Konsere tek başına gelen Nil Karaibrahimgil’in "Yaşlılığımı görmeye geldim" demesi gibi, galiba orada bulunan herkes Marianne gibi yaşlanmak istiyordu.