Cuma notları

ANNE HAYALİ...

Haberin Devamı

Annelerin çocukları için kurdukları hayaller/planlar bitmez. Çocuklar bu hayallerden fersah fersah uzakta, başka diyarlarda/kafalarda gezinseler bile...
Bakınız Teoman’ın annesi Şaziment Hanım da oğlunu hep Ali Kırca gibi bir haber spikeri olarak görmek istediğini söylemiş.
“Müziği bıraktığına göre belki spiker olur” diyor Şaziment Hanım. Hâlâ umudu var kısacası...
KISKANÇ TARAFTAR... Arda Turan artık Madrid’li. Ve bugünlerde Arda’nın Galatasaray’dan kopma sürecinin konuşulması da fena halde moda.
Mesela taraftarlarca bir maç öncesi söylenen şu şarkı Arda’nın “kopuş” sürecinde çok etkili diyorlar.
Şarkının bir kısmı şöyle:
“Kimisi sinema peşinde / Galatasaray ruhu yok hiçbirinde / Düşmüşler paranın peşine / Söyleyin sizden çok mu şey istedik”
“Sinema peşinde” lafı malum, Arda’nın sevgilisi Sinem Kobal’la sinema salonu kapattıkları haberleri üzerine söylenmiş.
İyi de ne kıskanç taraftar bu! Adam tabii ki sinemaya gidecek. İmkanı varsa salonu da kapatacak.
Ayrıca elbette paranın peşine düşecek.
Sizi çok sevdiği için filan mı koşturup duruyor o topun peşinde?
Kısacası: İyi ki gitmiş Arda.
METE BEY OYUNCU OLABİLİR... Ebru Destan’la evlenen Mete Okay İnan’a, eski Türk filmlerindeki Aliye Rona gibi yüksek perdeden ve olabildiğince hiddetli bir rest çekmiş ailesi:
“Ya o kadınnnn ya da miras hakkınnnn!”
Tam pembe dizi gibi. “Bundan sonra ne olacak?” diyorsun, merakla bekliyorsun.
Mete Bey gerçekten evlatlıktan reddedilmeyi göze alacak mı? Aile yoksa blöf mü yapıyor? Tüm bunlar olurken Ebru Destan ne yapacak?
Gerçi Ebru Destan yazılan haberleri Twitter’dan reddetti, “yok böyle şeyler” filan dedi. Evet, Twitter da böyle bir kurum oldu son zamanlarda, çok sıkıcı.
Yine de Mete Bey gerçekten evlatlıktan reddedilirse oyunculuk yapabilir.
Çünkü haklarında yapılan haberlerde kullanılan fotoğrafları gören kast ajansı sahibi bir arkadaşım, “Oyunculuk potansiyeli var” dedi. Klişe deyimle, “ışık gördü” yani.
ŞORT OLAYINDAKİ TEPKİSİZLİK... Şort giydiği için yumruk yiyen voleybol oyuncusu Nurcan’a otobüsteki vatandaşların gösterdiği “sıfır tepkisiz ve olayın üstünü örtmeye yönelik” berbat tavır çok tanıdık geldi bana.
Aynı tepkisizliği, “Aa ne oldu ki?” tavrını Lucca’da 1,5 yıl önceki tokat mevzusunda yaşamıştım.
Kimse dönüp bakmamış, herkes içkisini yudumlamaya devam etmişti.
Dolayısıyla otobüsteki vatandaşa kızıp celallenme ey Facebook, Twitter üzerinden bu tür olayları protesto etmeyi çok seven ama iki dakika sonra unutan halkım; hepimiz aynıyız yahu. Lucca’daki de otobüsteki de...
Nurcan yediği yumrukla kalacak maalesef. Acı gerçek bu!

Haberin Devamı

Üçlü bir mail

Haberin Devamı

Çarşamba günü “Üç” filmi üzerine yazıp çizmiştim.
Filmdekine benzer üçlü kombinasyon hadiseleri başından geçmiş bazı cesur okurlardan mail’ler geldi.
Hepsi sığmaz tabii, o yüzden bir tane mail’i alıyorum buraya.
Tabii okurun ismini değiştirerek...
“Olay örgümüz çok basit bir çaprazlamaydı: Bir kız ve iki erkek. Erkeklerden biri bendim, diğeri de yakın bir arkadaşım. İkimiz de aynı kızı seviyorduk.
Kız da bunun farkındaydı. İkimize de aynı derecede umut veriyordu.
Artık ben çıkacağımızı düşündüğümde arkadaşıma söyledim. O da bana, ‘Ben de çıkacağım’ dedi.
Ve aynı anda ikimiz de bile bile bu kızla birlikte olduk.
Bir süre sonra artık aramızda ‘Sen görüşmeyeceksen ben görüşeceğim’ diye konuşmaya başlamıştık.
En sonunda ikimiz de bu ilişkiden soğuduk ve kızı bırakmaya karar verdik.
Kararımızı açıklamak için de bir plan yaptık.
Aynı ortamda üçümüz birden buluştuk.
Ve kızın önünde ‘Biz birbirimizi seviyoruz’ deyip öpüşmeye başladık. Kız haliyle şoke oldu!
Ardından ‘Seni bırakıyoruz, kendine başka kuklalar bulursun’ dedik.
Bu olayın sonrasında ise arkadaşımla bir yıl çıktık!
Bu da benim biseksüel olmama vesile oldu.” (Hakan)

Yazarın Tüm Yazıları