Paylaş
İmar izninin üç katına çıkılarak inşa edildiği konusu gündeme geldi.
Derken yeme-içme mekanları peş peşe açılmaya başlandı.
Jamie’s Italian, Tom’s Kitchen, Parle, Morini, Eataly...
Hepsi öyle ya da böyle ilgi gördü.
Ama dedikodular bitmedi. Tüm bu dükkanların altyapı problemleriyle boğuştuğu söylendi.
Hemen ardından da bazı mağazaların yüksek kiralar nedeniyle çok yakında kepenklerini indireceği...
Tüm bunlar olup biterken Zorlu’yu hareketlendirmesi beklenen iki açılış vardı.
Biri Apple’ın açılışı, diğeri de Lucca’nın yaratıcısı Cem Mirap’ın onca yıl sonra açacacağı ilk mekan olan Cantinery.
Apple açıldı, ilk günler kuyruklar oluştu. Şimdi sakin.
Cantinery’nin açılışı ise bilmeceye döndü.
Hazırlıklar bitmedi, mutfak tamamlanmadı denildi.
Ha bugün ha yarın derken beklenen haber geldi.
Cantinery bu perşembe kapılarını açıyor.
Cumartesiden bu yana ise şehrin çok gezenlerini grup grup ağırlayıp Cantinery mutfağındaki lezzetleri tattırıyor Cem Mirap. Gayet akıllıca. Yeni açılacak tüm restoranlar artık böyle yapıyor.
Isınma turları ya da test sürüşü diyelim bu yemeklere.
Test sürüşlerinden birine ben de katıldım.
O halde ilk Cantinery izlenimlerimi sıralayayım:
* Cem Mirap Cantinery’yi aylar önce ilk anlattığında şöyle bir tasvir armağan etmiştim ona: “New York’ta okumuş, hatta biraz çalışmış, sonra da İstanbul’a dönmüş 30’larındaki bir Türk gibi.”
Cantinery aynen o kafada olmuş. İçeriye girdiğinizde tavandan tabana mekandaki New York dekorasyon etkisini hissediyor, hatta The Standard Grill’e benzer bir havayı fazlasıyla soluyorsunuz.
* Ama mutfak İstanbullu. Menüde gayet anne köftesi de var. Mevsime göre sürekli değişecek organik tatlar da. Mesela o gün bol bol enginar yedim.
* Esas favorim ise ıstakozlu köfte oldu. Mutlaka deneyin.
* Sonuç? Cantinery’yi sevdim. Hatta güzel havalarda bile hep içerde oturmak istermişim gibi geliyor. Zorlu Meydanı’ndaki açık alanında oturmak o kadar ilgi çekici değil çünkü.
*************************
Okan Bayülgen’in anlayamadığı şey
Okan Bayülgen 1 Mayıs günü yazdığı, çok tepki toplayan twitter cümlesiyle ilgili Cengiz Semercioğlu’na konuşmuş.
Bayülgen özetle, Tünel’den Cihangir’e yürürken polislerin kendisiyle fotoğraf çektirmek istediğini, bu esnada ise gazetecilerin kendisini görüntülediğini, bu fotoğrafın sosyal medyada yayılması üzerine o cümleyi yazdığını söylüyor. Ama cümle öyle dalga geçen bir tonda ki, bir açıklama olduğu anlaşılmıyor bile.
O yüzden Bayülgen’in kalkıp “klavye delikanlıları başladı yine” diye tepki göstermesi, yetmedi bir de “Ben Gezi’de oradaydım” böbürlenmesini araya sokuşturması manasız.
Herkes Gezi’de oradaydı ya da değildi, bunun altını çizmek iş mi yani?
Sözün özü: Celallenmeden önce Okan Bayülgen’in kendi yazdığı cümleye bir dönüp bakması ve neden bu kadar tepki çektiği konusuna kafa yorması gerekirdi.
Yoksa aslında kimse onun polislerle fotoğraf çektirmesine sinirlenmiş değil.
*****************
Arkadaşa gel!
Manken Senem Kuyucuoğlu’nun adını bir anda ortalığa saçılan özel fotoğrafları sayesinde duydum.
Fotoğrafların çoğunda eğlenip öpüşüyor Kuyucuoğlu.
Yani bizim medyaya çok marjinal gelen şeyler.
Öyle de oldu zaten.
Her yerde o etiketle sunuldu fotoğraflar. Çok fenaydı.
Meğer çok yakın arkadaşı saçmış bu fotoğrafları.
Amacını da, “Silkensin ve uyuşturucu tedavisi olsun istedim” diye gururla açıklamış.
Nasıl bir arkadaşlıksa bu!
Çözmek, anlamak mümkün değil.
Kuyucuoğlu aylardır Cape Town’daymış ya, bunları duyduktan/yaşadıktan sonra dönmese yeridir.
Paylaş