Paylaş
Trafik durmuş, kimse ilerleyemiyor.
Öylece kalakalınmış, nahoş bir kilitlenme durumu.
Ama hayır, köprü trafiğinde filan değil bu araçlar.
Bodrum’un meşhur Cennet Koyu’na konuşlanmış lüks otel zinciri Mandarin Oriental’in havalı davetine doğru akın ediyorlar.
Ama cidden akın akın: Mandarin’in zaptı yakın misali...
Hâl buyken ne yapılır? Elbette tabana kuvvet yürünür ve 1 kilometrelik inişli çıkışlı yol sonunda davet alanına kan ter içinde varılır.
Peki bu esnada ne yapılır? Ortalığa şöyle bir göz atılır:
Burası aslında henüz inşası bitmemiş, devasa (600 dönüm kadar) bir araziye kurulmuş Mandarin markalı villa ve otel dünyasının yeni merkezi.
Elbette dip dibe villa inşaatlarını görünce Radikal Gazetesi’nin bir hayli patırtı koparmış “Cinnet Koyu” manşeti ister istemez akla geliyor.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay bile manşetteki fotoğrafta yer alan villalara bakıp şaşırmış, iki kat kotunun ihlal edildiğini söylemişti o dönem.
Bakalım 600 milyon Euro’ya mâl olan bu dev yatırım, yani 210 villa ve otel, 2014 yılında bittiğinde manzara ve geriye kalan yeşillik tam olarak neye benzeyecek?
Cennet Koyu adı gibi cennet kalabilecek mi?
Şimdi dön baba dönelim açılış gecesinin manzarasına, önden buyrunuz:
- Araç kuyruğundan Mandarin’in davet alanına ulaşanlar bu kez yoğun insan kalabalığına şaşırdı.
“1500 davetli var” denildi, “Daha fazladır” diyen çıktı.
Kısacası, kalabalığı sayıca tahmin yarışması yapıldı bolca...
- Neredeyse tüm Bodrum neredeyse tüm İstanbul orada gibiydi.
- İlerleyen dakikalarda kır saçlı seksi İtalyan, yani Eros Ramazzotti plaj tarafına kurulan dev sahnede çıkıp şakımaya başladı.
- Bir yırtık pırtık jean, bir mavi tişörtle arz-ı endam eyleyen Ramazzotti, kurulan dev sahne için fazla renksizdi.
Ajda Pekkan ya da Kenan Doğulu çıksaydı, en azından bu mozaik kalabalık biraz olsun dans eder, ortam şenlenirdi.
- “Duydun mu? Şu villayı da bu işadamı almış” repliği gecenin vazgeçilmeziydi. Hepsi spekülasyondu, ama çoğu villanın peynir ekmek misali satıldığı aşikardı.
- Hem İstanbul’dan hem de dünyanın çeşitli yerlerinden kopup gelmiş orta/üst zenginler alanı doldurmuştu. Zenginler kulübü plaja inmiş gibiydi.
- Elbette kuru kalabalık da vardı, yani bu tür açılışların olmazsa olmazı, davet fareleri...
Ne filmdi ama!
Herhalde dünyanın en güzel şeyi bu:
İlham verici bir film ya da kitap sonrası içinin kıpır kıpır etmesi ve o film/kitap üzerine saatlerce ama saatlerce konuşma arzusuyla dolup taşman...
Mr. Nobody/Bay Hiçkimse filminin DVD’sini izledikten sonra bana aynen böyle oldu.
Ki epeydir bir film üzerine canım bu kadar konuşmak istememişti.
Filmi izlediğim arkadaşımla beraber konuştukça konuştuk.
Peki neyi?
- Hayattaki bin bir türlü olasılığı...
- Seçtiğimiz her şeyin ama her şeyin nasıl da hayatımızı etkilediğini...
- Paralel evren hikayesini...
- Şu hayatta hiçbir şeyi seçmesek, yani öylece “eylemsiz” dursak... “Acaba ne olurdu?” sorusunu.
- Ve “Big Crunch / Büyük Çöküş” adlı fizik teorisini...
Tamam, filmdeki birçok mesele daha önce izlediğimiz birkaç filmde vardı.
Ama işte Jaco Van Dormael’in 2009 yapımı bu filmi tüm bu olayları/soruları çok daha derin ve ustalıkla işlemiş.
Bir saniye kopamıyor, hatta geri sarıp tekrar izleme ihtiyacı hissediyorsun.
O yüzden hararetle derim ki, mutlaka izleyin.
Şu yaz akşamüstlerinde böyle “kafa açıcı” filmler iyi gelir.
Paylaş