Paylaş
Başka versiyonlarını yani. Önceki versiyonlarda yönetmen hep Başbakan’dı. Şimdi bir el verme durumu oldu galiba. Bu kez bayramlık ağzını hayli cazibedar (kendi sözcüğüdür) açan Bülent Arınç olmuş: “İffet çok önemli. Erkek de iffetli olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Kadın mahrem-namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak.” Bu sözlerden sonra şunu tahmin etmek zor değildi: Sosyal medyada bir kahkaha eyleminin başlaması...
Öyle de oldu.
Kahkahalı fotoğraflarını paylaşmaya başladı kadınlar.
Tepkilerini böyle dile getirdiler.
Daha önce kırmızı ruj sürüp
fotoğraf paylaştıkları gibi...
Daha önce “benim bedenim benim kararım” fotoğraflarını paylaştıkları gibi...
Bir yerde bir aynılık var:
Kaşıyan aynı, tepki veren aynı, mecra aynı.
Diyeceksiniz ki, ne yani tepki verilmesin mi?
Verilecek tabii. Ona laf yok.
Ama günün sonunda hep aynı şey yaşanıyor gibi.
Bu işte bir tuhaflık/bir dön baba dönelim/bir Matrix var.
Vaziyet; bir yakası İsrail bir yakası Ürdün’deki meşhur Lut Gölü’ne (Ölü Deniz) girip de inatla yüzmeye çalışmak, yüzeyde manasızca çırpınıp durmak, en sonunda suya teslim olup batmadan sırtüstü sabitlenmek ve aslında gölün yıllar yıllar içinde kuruyup gittiğini görmezden gelmek gibi bir şey...
EN İYİSİ
Çözemediğim için kendimi başka türlü bir hesaba kitaba verdim.
Ömür’ün meşhur yaş yazısından aldığım büyük ilhamla günlerdir onun bunun yaşını hesaplayıp duruyorum.
Akıllı telefonun hesap makinesiyle tabii.
Yoksa gerçekten sıfırlı yıllarda doğanlar dışındakileri hesaplamak hesap makinesiz kolay olmuyor, olmuyor, olmuyor...
Ey Çağatay’cılar ve Serenay’cılar
Arınç’ın sözlerinden esas etkilenecek olan yine TV sektörü.
Çünkü gizli adres orası, yani gençlik dizileri!
Açıkça belirtiyor zaten.
Birkaç özel televizyonun gençlik dizileri hazırladığını, bu dizilerle 13-20 yaşları arasındaki gençlerin
sadece sekse bağımlı olarak yetişmesine neden olunduğunu...
Ey Çağatay’cılar, ey Serenay’cılar...
Önümüzdeki bölümlerde çok sevdiğiniz dizinizdeki o masum öpüşmeler/hafif temaslar bile tarihe karışabilir,
demedi demeyin...
Şallı’nın erkeği, Süreyya’nın plaj botu
Ebru Şallı, geçtiğimiz günlerde “Erkek dediğin slimfit (dar kesim) gömlek giyer, Maserati’ye biner, Rolex
takar” demişti. Bu keskin hatlı, cebi şişkin tariften sonra doğal olarak gözler Sinan Akçıl’a çevrilmişti, bu tarife uyuyor mu diye. Akçıl, Rolex taktığını doğrulamış, “Kutsal kadınım beni tarifliyor” demişti. Şimdiye kadar sunduğu kolejli genç/yerli Bieber imajına bin kez ters olsa da kendisini Rolex’li hayal ettik kutsal kase Şallı uğruna. Son günlerin asıl hoş dumuru ise Süreyya Yalçın’dan geldi. Plajların ikonik perisi, plaj locasına/tahtına kırmızı yağmur botlarıyla kurulmuş. Süreyya Sultan kırmızı botlarını hangi terleme aşamasında çıkardı, meraktayım. Kendisiyle bir plaj gününü beraber geçirmek, onun boyutuna zıplamak ve hatta (neden olmasın) kırmızı botlarla yüzmeye çalışmak en büyük arzum/yaz fantezim.
Paylaş