Ondokuz mayıs gençlik/spor bayramı için stadyumlarda yapılan o abidik gubidik gösterileri herhalde çoğumuz lise dönemlerinde yaptık.
Daha doğrusu yapmak zorunda kaldık.
Güneş altında saatlerce azap çekerek, son derece kötü kıyafetler giyerek, son derece bayıcı bir koreografiyi canlandırmak üzere her daim "hazırol"daydık.
Oysa toplasalar öğrencileri, fikirlerini alsalar, "Şöyle bir şey yapmak istiyoruz" deseler...
Yani onları işin içine başka türlü katsalar, eminim daha yaratıcı, daha adamakılllı, daha içten gösteriler, hatta acayip şovlar izlenebilirdi.
Bursa’nın bir ilçesinde olduğu gibi, Kurtuluş Savaşı dönemini canlandıracağız diye stada alınan iki öküz öğrencilerin üzerine saldırmazdı mesela. Böyle aptallıklar, tuhaflıklar yaşanmazdı.
Ondokuz mayıs gösterileri bu haliyle Mehmet Y. Yılmaz’ın salı günü köşesinde yazdığı gibi: "Spor bayramında stadyumlarda sergilenen gösterilerin ne kadarı spor olarak isimlendirilebilirdi, bilemiyorum".
Hálá böyle.
Böyle de devam edecek gibi.
O inanılmaz şarkıdaki gibi tuhaf vaziyet:
"Buralara yaz günü kar yağıyor canım, ölene kadar seni bekleyemem".
’Artık kızlar erkek arıyor!’
Üniversiteli gençlik ne konuşuyorlar kendi aralarında diye merak ettim.
Malum, insan zaman zaman kendi cemaatine kapanıp kalıyor, başka mahallelerdeki gündemden uzak kalıyor.
Anket yapmam sözkonusu değil tabii. Ben de hali hazırda tanıdık bir arkadaşa sordum.
O da arkadaşlarına sordu. Ve sonunda "karar verdik" dedi, "Hep para ve kız meselesini konuşuyoruz, değişen bir şey yok". (Ne o, politik bir hadise mi bekliyordunuz?)
Tamam, ana başlıklar değişmez zaten. Ayrıntılar değişir.
Dedim ki, "Nedir kız meselesindeki yeni sorunlar, aşılamayanlar ya da aşılanlar".
İlginç iki tesbit yaptı (ben "erkek tarafı"na sordum tabii. Kız tarafına yanıt hakkı doğuyor haliyle).
1. "Eskisi gibi erkekler kız aramıyor, kızlar erkek arıyor!"
2. "Kızların sorunu şu: Birbirlerinden çok farklıymış gibi davranmaya çalışmaları, "Ben farklıyım benim tarzım kimseye benzemez" havalarında dolaşmaları. Çok gülünç duruma düşüyorlar bazen".
Kylie tecavüze uğramasın da...
Gazetenin internet sitesinde Kylie Minogue’un konser vermek için Türkiye’ye geldiğini müjdeleyen rutin bir haber.
Haberin altında ise şöyle bir okur yorumu: "İnşallah tecavüze uğramadan ayrılabilir de dünyaya rezil olmayız".
KYLIE DETAY: Kylie, Boğaz turundan sonra yemek yediği Suada’ya bayılmış. Kapalıçarşı’ya ise kalabalıktan girememiş.
Voltron DVD’si!
Bilen bilir, Voltron’ı. Evrenin koruyucusu robotu yani. 80 ortalarında yayınlanan bu çizgi film, pazar sabahlarının vazgeçilmeziydi. Uzay kaşifleriyle oradan oraya sürüklenilirdi.
Şimdi yeni nesil de (ya da o günleri anmak isteyen 30’luklar) Voltron’ı izliyor. Tabii ki DVD’den. Voltron’ın ilk 12 bölümünün DVD’si tam bir nostalji. Yabana atmayınız derim.
Azerbaycan'ın Eurovision atağı
Billboardlarda gördüm, Azerbaycan ilk kez Eurovision'a katılıyormuş.
Hüseynov adlı şarkıcının melekle şeytan diyaloğunu anlatan “Düet” şarkısıyla yarışıyormuş Azerbaycan.
Şarkı İngilizce, Hüseynov da bir bakıma Azeri Ricky Martin. O kıvamda.
Şarkısı da gayet pop. Lokal nitelikler taşımıyor.
Hatta Hüseynov şarkının bir yerinde Sertab Erener'in "Aşk" şarkısındaki gibi aryamsı söylüyor şarkıyı.