Bulut Atlası neleri düşünmemizi istiyor

Bulut Atlası kolay film değil. Bir kere hayli uzun, 172 dakika. Ayrıca farklı zamanlarda geçen altı hikayesi var.

Haberin Devamı

Ve bu hikayelerin ortak bir derdi, birbiriyle bağlantısı...
Yetmedi, bir de beklenti var. Hem de büyük beklenti!
Çünkü çok reklamı yapıldı, çekimleri sırasında çok konuşuldu. Sonuçta Matrix’i yaratan Wachowski kardeşlerden, yanlarına aldıkları şahane Berlinli yönetmen Tom Tykwer’la birlikte yine Matrix tadında, hatta onu da aşan bir film beklememiz gayet doğal.
KEŞKE
Gel gör ki film bitince diyorsun ki (en azından ben dedim):
-  Keşke birkaç hikaye kırpılsaymış,
-  Keşke ana mesaj bu kadar gözümüze sokulmasaymış,
-  Keşke daha çok yeni şey söylenebilseymiş,
-  Ve keşke Tom Hanks hiç oynamasaymış!
Tüm bunlara rağmen Bulut Atlası asla kötü bir film değil.
Üzerinde düşünmeye değer birçok yanı var.
Onları yazmaya başlamadan evvel vazifemi yapıp hatırlatayım:
Dikkat! Yazının bundan sonrası filme dair bolca ipucu içeriyor.
Filmi izlemediyseniz okumayın derim, tadınızı kaçırmak istemem.
O zaman başlayalım...
KADIN PEYGAMBER
-  Evet, bu filmin de bir Neo’su var: Sonmi.
Yakın geleceğin Seul’ünde yaşayan Sonmi, tıpkı Matrix’teki gibi ona yardım eden bir grup sayesinde gerçekleri görüp seçimini yapıyor.
Yaptığı seçim malum: Var olan sistemdeki acı gerçekleri herkese anlatmak. “Bir kişi inansa bile yeter” diyor Sonmi.
İlginç olan, Sonmi’nin filmde kadın peygamber olarak konumlandırılması. Çünkü bir sonraki geleceğin insanları Sonmi’yi yeni bir İsa olarak görüyor/algılıyor, kısacası Sonmi’yi dinselleştiriyorlar.
HIRSIN TOHUMLARINA BİR DÖN BAK
-  Filmin eleştiri oklarını gönderdiği şeyler arasında her türlü ayrımcılık (beyazlar-siyahlar, eşcinseller-heteroseksüeller) ve kapitalist sistem de var. Özellikle kapitalist sistemin yakın gelecek Seul’ünde resmedilen hırs zirvesi cidden ürkütücü.
Film bir yandan diyor ki, “Bunun tohumları çok önceden atılmıştı.”
Örnek olarak da, bir gazeteciyle fizikçinin 80’lerin başında geçen hikayesine dönülüyor.
ANA DERT/MESAJ
-  Filmin esas derdi tabii ki, birbirine bağlı hayatlar meselesi.
Bu sıkça dillendiriliyor. “Geçmişten geleceğe herkes birbirinin yaşamını bir şekilde etkiler” deniliyor. Ve günümüz insanına sesleniyor: “O kadar bireysel düşünme. Bana dokunmayan yılan hikayesine sarılıp sinme. Gerekirse isyan et!”
Bu arada reenkarnasyona da göz kırpılıyor. Aynı doğum lekesine sahip karakterler bu göz kırpışın en şık detayı...
Ayrıca, “Ölüm sadece bir kapıdır, o kapıdan başka bir hayata geçersin” diyerek altı iyice çiziliyor ana mesajın.
BENDEN BU KADAR
-  Evet belki daha çok şey vardır. Gözümden kaçmış olabilir.
Yine de bir film üzerine konuşmak/yazmak zevkli işte.  Varsa sizin de “Bak şurada şunu demek istemişler aslında” dediğiniz bir şey, yazın yollayın. Paylaşayım.
Sonmi bacının sloganıyla söylersek: “Bir kişi okusa bile yeter.”

Haberin Devamı

Atilla Dorsay...

Haberin Devamı

Atilla Dorsay... Bir duayen, saygı duyduğum bir film eleştirmeni.
 Cumartesi günkü “Bulut Atlası” yazısını şöyle bitiriyordu:
“Bu arada filmin üç yönetmeninden ikisi, Matrix’in yaratıcıları Wachowski Kardeşler’den Laurence’ın (Larry) yakın zamanda operasyonla kadın olup Lana Wachowski’ye dönüştüğünü hatırlatalım. Bu kargaşanın bir nedeni de bu olmasın?”
Bu cümleye hayret ettim, çünkü:
-  Filmdeki kargaşanın sebebi olarak yönetmenlerinden birinin cinsiyet değiştimesini göstermek, bir film eleştirmenine hiç yakışmıyor. Sakil duruyor. Sonuçta Larry/Lana’nın beyni operasyon olmadan önce de aynıydı, değişmedi... Karmaşıksa o zaman da karmaşıktı yani.
-  Ayrıca bir eleştirmenden bu kargaşanın nedenlerini başka gerekçelerle (mesela filmin kurgusu, şusu busu) anlatmasını bekliyor insan/okur.

Yazarın Tüm Yazıları