Paylaş
Malum türküdeki yaz gelince öter turnam (ya da arzuya göre “kuşlar”) misali, beyaz Türk şezlonglarının olmazsa olmazlarından biri de bu: Bikinili/mayolu ellerde birer kişisel gelişim kitabı, parmaklara bulaşmış bronzlaştırıcı yağla sayfaları vıcık vıcık çevirmeye doyamamak...
Ve tabii bu yüce okuma seansında göze/zihne takılan güzel cümlelerin altını kalemle çizi çizivermek.
Bu yaz malum, o tarz kitaplardan Metin Hara’nınki açık ara önde.
Kendisini ve fenomen olmuş kitabını yine bir pazar yazısında narkozlamak suretiyle ameliyata almış ve incelemiştim delik deşik. (Bknz: Hangi pazar olduğunu anımsamamanın dayanılmaz hafifliği.)
HAYATIN DİREKSİYONUNA GEÇ!
Bugün kafayı taktığım kişisel gelişim kitabı, “Hayatın Direksiyonuna Geç”. Yazarı Kemal İslamoğlu iş dünyasında yıllarca yöneticilik yapmış, beyaz yakalılara türlü türlü liderlik eğitimleri vermiş. Sonra bakmış ki; bir yerde hata var, kimse kendi hayatının lideri filan değil, ezbere yaşayıp gidiyor ve bir sürü arıza da bundan kaynaklanıyor.
Bu hazin kara delikten sonra vites değiştirip farklı düşünmeye başlamış Kemal İslamoğlu. İşte bu kitap o düşüncelerin ürünü olarak çıkmış.
NE DİYOR KUZUM?
Kitap soru-yanıt şeklinde ilerliyor, kolay okunuyor. Hatta plaj kadınlarına hoşluk yapılmış. Sonradan tekrar okunası bazı cümlelerin üzerine sarı bant çekilmiş. Peki İslamoğlu ne diyor kuzum? Özetle, hayatın dört ana süreçte yaşandığını belirtiyor: Kurban, güçlenme, teslimiyet, ilham ile aksiyon. Şimdi bunları uzun uzun satırlayacak değilim, ama yazar spritüel coşmadan uzak, hayli şematik anlatıyor insanoğlu/ kızının içine düştüğü vaziyetleri. Türkiye üzerine de bir tespiti var: “Ülkenin sorunlarından biri, insanların meslek sahibi olmamaları. Meslek sahibi olmak için değil, iş sahibi olmak için üniversite seçiliyor. Bu karar, kesinlik ve konfor ihtiyacından hareketle veriliyor. Büyümek ve gelişmek ihtiyacı önde tutularak karar verilse bambaşka bir dünya yaratabiliriz.”
OKU KIRAR MISIN KIRMAZ MISIN
İslamoğlu kitabının yanı sıra Etiler’deki merkezinde kırık camlar üzerinde yalın ayak yürümeydi, boğazla ok kırmaydı gibi adrenalini bol kimi deneyleri isteyene yaptırarak kişilerin iç dünyasına ait yanıtlar almalarını sağlıyor. Doğrusu, kırık cam üzerinde çıtır çıtır yürüdüm, ama boğazımla ok kıramadım, tekrar denemeye de heveslenmedim. Meğer büyük final eylül sonundaymış. İslamoğlu- eğitimini aldığı ateş üstünde yürümek olayını İstanbul’da yapacak, isteyene bu işi öğretecekmiş.
Değişmek için bunca deneye/ heder olmaya gerek var mı, emin değilim. Gel gör ki böyle soslar daha çok dikkat çekiyor. Çünkü kişisel gelişim işi artık bir pazar.
Öne geçmek, yönteminin en iyisi olduğunu anlatmak için sadece ana yemeği sunmak yetmiyor.
Bir başka ‘kişisel gelişim’ci
Ramazan boyunca Sultanahmet toplantıları/ayinleri yapan Nihat Hatipoğlu da bir başka kesimin kişisel gelişimcisi, hayat dizayn edicisi. Odak noktası ise din.Kelimelerini o çerçeveden seçiyor, yüzüne yerleşmiş (kalıcı makyaj gibi bir şey) nurlu/şefkatli bir ‘sürekli’ gülümsemeyle kendisine şartsız teslim olmuş dinleyenlerine yol gösteriyor. En son küçük bir çocuğun, “Annem beni 2.5 yaşında terk edip gitmiş, bunun günahı nedir?” sorusunu yanıtladı Hatipoğlu. Sorular genelde bu minvalde, yanıtlar da... Gelişimin ölçüsü/hesabı size kalmış.
Müjdeler olsun
Grinin Elli Tonu filminin ilk fragmanı yayınlandı. Kitabı geçtiğimiz (hain) yaz bir şezlongda sağa ve sola birer kez dönmek suretiyle yalayıp yutmuş bir tonzede olarak şunu söylemek isterim: Kafamdaki Anastasia bu değildi! Bir kitabın film versiyonunu görenlerde hep aynı sendromella pörtlüyor galiba. O yüzden: Popüler kitapları okumamakta fayda var, nasılsa bir gün film olacaklar. Şezlongda dönme vaktine (yarım saat) yazık...
Taksim Meydanı yeşillendi. İlk Ahmet Hakan gördü, fotoğrafladı ve haliyle dalgasını geçti. Çünkü yeşillenmeden kasıt iki-üç adet dev saksı, o kadar. Buna da şükür diyorum. Yeşillendireceğiz diye betonun üzerine suni çim halı filan da döşeyebilirlerdi. Neme lazım.
Paylaş