Önce Kuruçeşme Arena’da konser veren Björk’ten bahsedeyim.
Konser boyunca kendi halindeydi Björk.
Seyirciyle ilgili değildi.
Hatta şarkı aralarında sadece "Merci" dediği için "Kadına bak, merhaba İstanbul bile demedi yahu" diyenleri duydum.
Olabilir, demeyebilir. Demek zorunda değildir.
Ama konser çok da iyi değildi.
Evet, Björk’ün performansı zaman zaman hipnotize ediciydi, hoştu ama bir şeyler eksikti. Vurucu değildi yani.
Zaten konser kısaydı. Bir saat 15 dakika filan sürmüştür en fazla.
Kıyas yapmam gerekirse, Björk’ün yıllar önce Açıkhava’da verdiği konser daha güzeldi, unutulmazdı.
MEHTER TAKIMI’NI ANDIRAN KIZ GRUBU
Bu konserde en çok Björk’ün İzlandalı kızlardan oluşan nefesli çalgılar grubunu tuttum.
Şarkının ritmine göre kafalarını sallıyor, dans ediyorlardı, şahaneydiler.
Uzaktan, renkli kıyafetleriyle filan, bizim Mehter Takımı’nı andırıyorlardı.
Bir ara Şebnem Ferah’ın yanına gidip "Sen de bizim Mehter Takımı’yla ortak bir iş yapsana" dedim.
Şarkıdaki gibi, hani olur mu olur, belli mi olur... Hem neden olmasın ki?
Bu arada Şebo meraklılarına not: Yeni albümü 2009 baharına yetiştirecekmiş. Şu anda dinleniyormuş.
Björk’ün sahnesindeki bayraklarda yer alan hayvan sembollerine (kuş, kurbağa, kertenkele) gelince. Bunlar Çin astrolojisi hayvanları.
Anlaşıldığı üzere Björk Çin’e ya da genel olarak Uzakdoğu’ya epey takık.
Hatta konser başlamadan önce Uzakdoğu şarkıları filan çalıyordu.
Ah bir de konserin en stil yanı dokunmatik bir synthesizer görmemizdi. Öyle ki uzaktan ne olduğu da tam anlaşılmıyordu.
Neyse ki yanõmõzda Şebnem’in orkestra elemanlarından Ozan vardõ, ona teyit ettirdik.
HİPERAKTİF ÖTESİ BİR TARKAN
Gelelim Tarkan’a...
Uzun süredir Tarkan’ı bu kadar enerjik görmemiştim.
Sahnede iki saniye yerinde durmadı. Hopladı, zıpladı, koşturdu, göbek attı. Geçen yıl böyle değildi, daha durgundu.
Sahnede yine tek başınaydı Tarkan, herhangi bir koreografi/şov yoktu.
Ama hem şarkı söyleyip hem de bu kadar kontrolsüz dans etmesine rağmen performansı hiç düşmedi.
İlk kıyafeti (beyaz pantolon, beyaz cepken, beyaz fular, beyaz parlak spor ayakkabı) en iyisiydi.
Sonra pembe bir gömlek, deri siyah pantolon ve kovboy çizmesiyle (vazgeçemiyor) karşımıza çıktı. Bu kıyafet felaketti. Ama bu bölümde de söylediği şarkılar iyi seçilmişti.
Orkestra elemanlarını yanına oturtup samimi bir tonda, bir nevi "unplugged" yaptı.
KARAKUTU TARKAN!
Sonuçta, o gece tüm Açıkhava ayakta eşlik etti kendisine. O da bu enerjiye yeterince karşılık verdi, sürüyle şarkı söyledi. İzleyenler arasında Gülşen’le Demet Akalın da vardı. İkisi bir ara göbek attı karşılıklı.
Gülşen konser arasında NTV kamerasına, "Tarkan şifreleri çözülememiş bir karakutu" diyordu.
Galiba bu karakutu en çok sahnede rahat ediyor. Kendini buluyor, özgür hissediyor, oradan oraya koşturuyor.
Güreşçiler takvim de yapsın
New York’ta itfaiyeciler, Fransa’da rugby’ciler yapar da bizim güreşçiler neden yapmasın? Zaten poz vermişler gayet güzel Serdar Önal’a.
Şık moda fotoğrafları hepsi de. Hakan Öztürk de işin styling’ini kotarmış, nefis olmuş.
Şimdi bunu takvim olarak da çıkarabilirler yıl sonuna doğru.
NY’lu itfaiyeci, Fransız rugby oyuncusu yapıyorsa onlar da yapmalı.
Madem güreş sporuna, güreş takımına daha çok dikkat çekmek istiyorlar.