Paylaş
iPhone’un fotoğraf arşivinden baktım, daha kapanmamıza 2 gün varmış. Hatta Time Out’un yeme-içme ödül törenini İdil Yazar’la beraber sunmuşuz.
2 gün sonrası ise çook eskiden saatler 24.00’ü gösterdiğinde TRT’nin yaptığı gibiydi işte: İstiklal Marşı ve kapanış!Ve bugün o kapanışın, yani salgının üzerinden tam 1 yıl geçmiş.
Şimdi herkes kendi içinde birinci salgın yılının muhasebesini yapıyor, “Nasıldı?” diye.
Ünlü mimarlık ve tasarım sitesi Dezeen da yapmış.
Tasarım ve mimarlık alanının parlak isimlerine salgının birinci yılında neler değiştiğini sormuş. Bu sorunun yanıtını az çok hepimiz biliyoruz.
O nedenle ikinci soruları daha çok ilgimi çekti:
“Bundan sonra ne olacak?”
ANAHTAR KELİME İŞBİRLİĞİ
Louis Vuitton’un son erkek koleksiyonu için yaptıklarıyla bir kez daha gönlümüzü fetheden Virgil Abloh’un bu soruya yanıtı şöyle: “Bana göre salgın; işletmelerin, tasarımcıların, yaratıcıların ve hatta tüm ülkelerin birbiriyle uyum sağlama ihtiyacını ortaya çıkardı.”
Yani işbirliğinden bahsediyor Abloh.
Bundan sonrasının anahtarı olarak işbirliğine işaret ediyor.
Ünlü global mimarlık ofisi Heatherwick Studio’nun kurucusu Thomas Heatherwick ise daha açık sözlü davranmış:
“Salgından önce şehirler insanların kendini iyi hissetmediği, birbirini tekrarlayan semtlere dönüşmeye başlamıştı. Pandemi sırasında ise kendimizi mecburen dijital dünya içinde bulduk. Evlerimizdeki teknolojinin bazen b.ktan halka açık yerlere göre daha iyi bir alternatif sağlayabileceğini keşfettik! Bundan sonrasında ilham verici halka açık yerler yaratarak yeniden bir etki yaratma sorumluluğu biz tasarımcı ve mimarlara geri döndü.”
ŞEHİRLER ÖLMEDİ!
İtalyan mimar Carlo Ratti’nin söylediklerine ise aynen katılıyorum:
“Yaşadığım yerden farklı bir yerde çalışıyorum olayı bitti. Artık ‘Aynı yerde yaşıyor ve çalışıyorum’ var. 21. yüzyıl bizi minimum yaşam standartları hakkında düşünmeye sevk ediyor. Başka bir nokta daha: Şehirler ölmedi ve geri gelecek. Geçmişte birçok pandemiye katlandılar. 14’üncü yüzyıldaki salgında Venedik nüfusunun yüzde 60’ını kaybetti, ancak sonraki yüzyıllarda dar sokakları ve tiyatroları yine insanlarla doldu.”
Parisli mimar Lina Ghotmeh’in şu söyledikleri dikkat çekici:
“Evler gittikçe daha fazla iş yeri olacak. Aynı zamanda buluşma noktaları haline gelecek.”
Lina’nın söylediklerinden sonra aklıma şu geldi:
Acaba evlerini paylaşımlı ofis gibi kullanıma açan olur mu ileride? Olur mu olur...
Son olarak Çinli mimar Sun Dayong’un cümlelerine kulak verelim:
“Geçmişte insanlar çevre ve doğayı pek düşünmeden, klimalı odalarında ya da konforlu arabalarında olmaktan memnundu. Küresel ısınma, yükselen deniz seviyesi haberlerini görmezden gelmek kolaydı. Ancak koronavirüsün ortaya çıkması herkesin bu sorunların aslında çok gerçek olduğunu anlamasını sağladı. Koronavirüs, insanlara dünyayı ve çevreyi önemsemelerini hatırlatan bir alarm verdi. Çevreyi şekillendiren mimarlar olarak sürdürülebilir tasarım stratejilerini bu yüzden daha çok ciddiye almalıyız.”
Işıl ışıl olsun, her yer aydınlansın
Aydınlatmayla ilgili kesin bir problemimiz var.
Evlerde de mekanlarda da iyi aydınlatma görmek pek mümkün olmuyor, olamıyor. Misal: Bir ev için en ruhsuz aydınlatma biçimi olan floresan lambalar çocukluğumun kabusuydu.
Gel gör ki, yıllar geçiyor ama aydınlatma konusunda aynı zevksizlik basamağından bir adım yukarı çıkamıyoruz.
En son haber şuydu:
Antalya Büyükşehir Belediyesi meşhur falezlerini aydınlatmaya karar vermiş. Bunun için tanıtım videosu yapmışlar. Videoda rengarenk aydınlatmalar vardı!
Bu pavyonvari aydınlatmayı geçtim, falezler neden gece ışıl ışıl olsun istenir ki? Buna neden elektrik harcanır?
İstanbul’daki yeni ve fütüristik Radyo-TV kulesi de her gece yanar döner renklere bürünüyor.
Sanırsın kulede düğün var, oğlan bizim kız bizim halay çekiyorlar içeride...
Bir de aydınlatma denilince şunu da yanlış anlıyoruz:
Her köşeyi, her santimetrekareyi aydınlatmak marifet değil.
Önemli olan doğru noktaları bulmak...
Paylaş