Paylaş
10.30’da Kos’tan kalkan bir feribota daha binip (o da 39 euro) oraya gideceğim. Lakin Kos’tan indiğin noktadan kalkmıyor Patmos feribotu.
Limanın öteki ucuna yürümek zorundasın.
Bu nedenle pasaport sonrası koştur koştur o tarafa doğru yollanıyorum.
Kos-Patmos arası ise iki buçuk saat. Arada başka adalara da uğrayarak gidiyor:
Kalimnos, Lipsi ve Leros.
İLK GECE...
Patmos’ta ilk gece uğranılan yer elbette adanın tarihi başkenti Chora (Hora).
Yabancı bir ülkeye gelen tüm Türklerin o meşhur söylenmesine ben de bilinçsiz bir şekilde kapılıyorum: “Ne çok Türk var”.
Çinliler de yurtdışına gittiğinde böyle söyleniyor mu acaba? Merak işte...
Restoran ve barların sakin bir şekilde sıralandığı Chora’nın tatlı meydanında saatlerce oturduğum anlarda şunları gözlemliyorum:
∆ Tek bir mekandan (ismi Stoa) müzik sesi geliyor, o da çok düşük seviyelerde.
∆ Onun dışında hiçbir mekanda bam bam müzik yok, rahatça sohbet ediyorsun.
∆ Ama saat 01.00’den sonra barların kapalı alanlarında müzik yükseliyor ve şahane bir eğlence var. İsteyen içeri geçip dans ediyor... Karşılaştırmalı not: Patmos dönüşü uğradığım Alaçatı’da barların açık alanlarda çılgınca müzik yapma arzusu çok rahatsız ediciydi.
∆ Gecenin ilerleyen dakikalarında tanıştığım bir arkadaş grubundan en çok duyduğum cümle: “Hiç Türk’e benzemiyorsun”.
Yabancıların kafasında neden hâlâ belli bir Türk profili var?
Ya da bir bana mı ayıp geliyor, yeni tanıştığım birine “Hiç İtalyan’a benzemiyorsun” analizini yapıvermek... Neyse, tatilde böyle polemiklerle zihnimi yormamaya karar veriyorum.
Patmos araç kiralamadan gezilmiyor, net. Önce son derece yavaş giden bir buggy, ardından motosiklet kiralıyoruz arkadaşımla.
Tüm Yunan adalarında olduğu gibi Patmos’un çoğu sahilinde şezlong, şemsiye; yani tesis filan yok. Denize gireceğim diye Çeşme ya da Bodrum’da olduğu gibi yüksek ücretler ödemiyorsun. Herkes sırtını taşlı kumsala yatırıp öyle güneşleniyor.
Ya da ağaç dibindeki gölge alanlara kaçıyor.
Ve istisnasız her sahilin arka tarafında pek şirin, genellikle mavi sandalyeli, hayli iddiasız bir lokanta var.
Mesela adanın en güzel denizine sahip Geranos Koyu’ndaki lokanta böyle bir yerdi. Biz Türk turistlerin hoşuna giden şey bu sonsuz salmışlık ve korunmuşluk mu, doğrusu emin değilim. Çünkü buralarda pek Türk görmedim. Biz yine içinden “tesis” geçen yerleri seviyoruz galiba.
Mesela şöyle bir uğrayıp geçtiğim Atmos adlı “beach club” tam da böyle bir yerdi.
UCUZ MU ORALAR?
Geldik en büyük meseleye, yani “Çeşme ve Bodrum’a göre ucuz mu oralar?” kıyaslamasına. Evet, hâlâ ucuz kalıyor. Ama çok da değil. Sonuçta 18’le çarpıyorsun. Ya da: Çarpılıyorsun.
Bana kalırsa buraların sırrı, kasıntı olmamasında.
Tek bir barın (ismi Kasbah) kapısında “İsminiz listede var mı bakmalıyım” diye sordular.
Onun dışında her yerde rahatsın. Bir yandan Bodrum’la Patmos’u ya da benzer bir Yunan adasını karşılaştırmak da yanlış. Elmayla armut çünkü.
Tek gerçek şu: Bizim onlardan ilham alacağımız şeyler var, onların da bizden... Keşke ilham alacağımız ilk şey, her koya bir tesis yapmamak olsa.
YAKINDA
Biliyorum, şu beklenti de var: Patmos’a dair restoran-bar tavsiyeleri. Bugüne sığmadı, onu da pazara sakladım.
Kulaklık takmalıydı
Aleyna Tilki’yi yan masasındaki uyarmış, lütfen kulaklığınızı takıp konuşun diye. Aleyna o sırada karşısındakiyle hoparlörden konuşuyormuş çünkü.
Bunu da kendisi yazdı, oradan öğreniyoruz.
Sevgili Aleyna...
∆ Valla ben de hoparlörle telefonda konuşan birini görsem aşırı rahatsız olurdum. Seni uyaran kişi haklı. Herkes bu konuşmayı duymak zorunda değil.
∆ Aynı şekilde, videoların sesini kısmayıp sesli bir şekilde tüm TikTok ve Reels’leri izleyenler de rahatsız edici. Etrafa gürültü saçtıklarının farkında değiller. Bu tür durumlarda kulaklık takmak kesinlikle bir görgü meselesi.
Paylaş