Bir ‘popo nasıl kaşınmalı’ kritiği

Malum (ya da izlemediyseniz malum değil), Tarkan “Öp” klibinin en başında yataktan beyaz boxer’ıyla kalkıyor.

Aynaya doğru ilerlerken de poposunu kaşıyor.
Bu “kaşıntılı” ayrıntıyı, klibi daha önce izlerken hiç fark etmemiştim.
Ama geçenlerde bir magazin programı dön dolaş yüz kere filan bu kareyi gösterip durdu.
“İşteeee! Tarkan’ın poposunu kaşıdığı o sahneee!” şeklinde en iri puntolarla haykırarak...
Böyle fokuslayınca program illa ki bakakalıyorsun, adam nasıl kaşımış poposunu diye. /images/100/0x0/55eb6b43f018fbb8f8bfdd7f
Baktım da. Sonuç şu: Boxer’ın üzerinden yukarıdan aşağı şöyle bir kaşımış Tarkan.
Dedim ki, bu kaşımak filan değil birader!
Bir ‘popo nasıl kaşınmalı’ kritiği
Bu basbayağı muhazafakâr bir kaşımak. Popo dediğin öyle kaşınmaz. Peki nasıl kaşınır? Örneği var mıdır?
Vardır, vardır! Ama hangi klipte?
George Michael’ın “Freedom” klibinde.
Hayır, George kaşımaz poposunu klipte. Zaten bu klipte George hiç yoktur. Dönemin top modelleri vardır tamamen.
Bir de George’un gençliğini andıran bir genç model.
İşte o model klibin bir karesinde beyaz boxer’ını sıyırıp gayet itinayla poposunu kaşır.
Harbi harbi, şöyle hakkını vererek.
Tarkan gibi boxer’ın üstünden üstünden, utana sıkıla değil.
Deyip bu poposal kritiği burada kapatıyorum; pazartesi pazartesi ofis ortamlarında sıkılmış kariyer insanlarının “popo kaşıma” eylemlerinin başlatıcısı olmak istemiyorum.
Neme lazım...

Bir ‘Dior defilesini beklerken’ kritiği

Paris Moda Haftası’ndaki gezinmelere Dior defilesiyle nokta koyuyorum.
Çünkü defileden defileye koşturmak -hele ki Paris’te- hayli meşakkatli bir süreç.
Bir kere, defilenin yapılacağı mekana gitmek için çoğu zaman taksi bulamıyorsun (Paris ve taksi: Bol çile içerikli, ayrı bir yazı konusu).
Hadi taksi buldun ve mekana vardın diyelim.
Bu kez de defile asla zamanında başlamıyor, az ya da çok illa ki bir bekleme sürecin oluyor.
Bu yüzden olsa gerek, bekleme sürecine alışkın defile müdavimleri davetiyede belirtilen saatten hep daha geç teşrif ediyorlar mekana...
Neyse, Tuileries Bahçeleri’ndeki çadırda düzenlenen Dior defilesi bir saat beklememe değdi.
Gerçi bir ara davetiyemi -16 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim- blogger bir arkadaşa vermeyi düşünmedim değil.
Çünkü öyle iştahla baktı ki davetiyeme çocuk. Ve ben öyle sıkılmıştım ki...
En sonunda çocuk gelip “Davetiyenizle beraber fotoğraf çektirebilir miyim?” bile dedi. Bu tuhaf ricayı kırmadım tabii, davetiyeyle beraber hatıra fotoğrafını çektim çocuğun.
Durum bu yani, millet içeri girmek için ölüp bitiyor.
Davetiyeye bile tapınıyor, “ikon” muamelesi çekiyor.
Ben ise “Amma beklettiler, hadi artık içeri alsınlar” derdindeyim.
Modanın bu kadar ciddiye alınıyor oluşu sinir bozucu biraz.
ANNA VE CARINE’İN SOĞUK SAVAŞI
Derken içeri almaya başlıyorlar ve eğlence de başlıyor.
Defile başlamadan önce salondaki ilk gündem maddesi şu:
Anna Wintour’la Carine Roitfeld’in (Fransız Vogue’un başındaki kadın) karşılıklı oturması ve de birbirlerine hiç selam vermemeleri, konuşmamaları...
İki kadın arasındaki soğuk savaş, salondaki davetlilerin bir numaralı geyik konusu.
Kate Moss ise defilenin tek star davetlisi. O gelince salonda ıslıklar, “Kate, Kate” diye çığlıklar gırla gitti.
Peki bu kadar mı ünlü? Hakaan’ın defilesinde bile daha çoğu vardı.
Defileye gelince... Onunla ilgili yorum yapmayacağım, moda kritikçisi değilim.
Ama defile finalinde en bayıldığım şeyi söylemek isterim: Dior’un tasarımcısı Galliano’nun mankenler ortadan kaybolduktan sonra ışıklar eşliğinde sahnede belirmesi.
Belirmesiyle beraber elindeki sigaradan bir-iki nefes tüttürüp sonra da o sigarayı yere atıp söndürmesi!
Ve gayet havalı ve şımarık bir şekilde podyum boyunca catwalk yapıp herkese selam vermesi.
“Budur” dedim içimden, “Özgüven budur, böyle bir şeydir”.
Elbiseler bahane, Galliano’nun şovu hepsinden daha şahane. İdi.
Yazarın Tüm Yazıları