Paylaş
Unutmuyorlar. (bu noktada akla gelen en kanlı örnek; Kill Bill’deki Uma Thurman tabii) Buyurun bizdeki en popüler misal:
Aradan 17 yıl geçmiş, köprünün altından ne sular akmış, üçüncü köprü bile yapılmış, şehirde kaç tane rezidans yükselip ağaçlar bitmiş tükenmiş ama Demet Akalın’la Demet Şener arasındaki “Beni al, onu alma” şeklinde özetlenebilecek dava hâlâ bitmemiş işte.
Çünkü Demet Akalın bir soru üzerine dayanamayıp şöyle söyleyince yeniden pörtledi mazinin külleri:
“Ben sadece ona (Demet Şener’e) bir teşekkür borçluyum.
Düşünsene ben de çoluklu çocuklu, dul ve işsiz güçsüz kalabilirdim seneler sonra.”
Hani bazı insanlar vardır.
İyi bir şey söylermiş gibi yapıp aslında çok fena bir şey söylerler.
Akalın’ın söyledikleri maalesef o hesap olmuş.
Bu nedenle Demet Şener’in avukatı Aslı Hatemi aracılığı ile yaptığı açıklama sonuna kadar haklı.
Evet, “dul” kelimesi artık eşinden boşanmış kadınlar için kullanılmıyor.
Nüfus cüzdanlarına da bu şekilde yazılmıyor.
Dahası Demet Akalın, sadece Demet Şener’i değil, boşanmış tüm kadınları küçümsemiş oluyor bu laflarıyla.
Ayrıca bir başka açıdan kendini de.
Demek ki zamanında o beraberlik devam etmiş, hatta evlilik gerçekleşmiş olsaydı müzik kariyerinden vazgeçmeye gönüllüydü.
“İşsiz güçsüz olabilirdim” dediğine göre...
Aslında Akalın, Demet Şener’e şu açıdan teşekkür etmeliydi:
Kendine başka bir yol çizip giderli/atarlı intikam şarkılarıyla nev-i şahsına münhasır bir pop starı oluşuna dolaylı yollardan vesile tünelleri açtığı için...
Bir çaresini bulmuştur
Nusret Gökçe, Roman Abramovich ile çektirdiği fotoğrafın altına “Bu da mı PR” diye yazmış. Ünlülere poz karşılığı para verdiği iddiaları nedeniyle...
Nusret neden bu iddialara takılıyor, anlamıyorum.
Para verir ya da vermez, kime ne. Asıl sorun bu değil.
Sorun, bu yan yana fotoğraf çektirme hadisesi nereye kadar devam edecek?
Hangi restoranında nereye kadar yetişecek bu fotoğraf olayına? Neyse, bunu da düşünmüş, bir çaresini bulmuştur bence.
Amsterdam usulü boşanma
Gördüğüm en acayip boşanma haberine dün rastladım. Yağmur Z. adlı vatandaş, “Eşim sürekli bisikletiyle vakit geçiriyor” diye boşanma davası açmış. Kocasının bisikletiyle aşk yaşadığını, her gün salonun ortasında bisikletini silip temizlediğini söylemiş Yağmur Hanım.
Bir an “Amsterdam’da filan mıyız?” oldum, ne kafası bu?
O canım romantik bisiklet boşanma nedeni olduğuna göre...
Bence burada Yağmur Hanım’ı asıl kıl eden şey, o bisikletin salonun ortasında temizlenmesi olmuştur. Kesin bilgi, titiz bilgi.
Ağaçlar böyleymiş, tüneller şöyleymiş (*)
Tünel projesi kapsamında Maçka Parkı’ndaki 199 ağaç yerinden sökülüp başka parklara taşınacakmış.
Daha sonra yerine ilerleyen vakitlerde yeni bitkiler dikilecekmiş. Projenin önünden geçtiğinizde dev harflerle bu cümleler yazıyor.
Ağaç taşıma denen şey aslında hiç kolay bir iş değil.
Bu işleme “transplantasyon” deniliyor.
Transplantasyon her bitki çeşidi için yapılabiliyor ama her bitki türünün bu olaya gösterdiği hassasiyet farklı. İki kriter var transplantasyonda. Tür ve yaş. Genç bitkilerin transplantasyonu yaşlılara oranla daha başarılı oluyor.
İşin uzmanları böyle diyor, ben değil.
Şimdi ister istemez şunu düşünüyorum; sökülen ağaçlar kaç yaşındaydı acaba?
Gittikleri yere uyum sağlayabilecekler mi?
Dahası, parkın bir bölümü artık çıplak.
Giden gitti, denge çoktan bozuldu yani...
(*) MİNİK NOT: Turgut Uyar’ın “Denge” şiirinden alabora.
Esası şu şekilde: “Ama sokaklar şöyleymiş, ağaçlar böyleymiş, ama sizin adınız ne, benim dengemi bozmayınız.”
Paylaş