Paylaş
Dansçı gayet artistik bir şekilde havalanmış.
Arkadaki New York görüntüsü şahane.
Zaman durmuş, söz bitmiş, hani nasıl derler: Hissetmek kalmış.
Hani istesem (fotoğraf dünyasını çok iyi bilmeyen birine) derim ki, bu fotoğraf pek değerli ustalara, misal Herb Ritts’e, Helmut Newton’a filan ait...
Ya da günümüzden Mario Testino’ya, Terry Richardson’a (pek tarzı değil ama), Steven Klein’a filan...
Yutturabilirim pekala, iddialıyım.
Ama değil işte. Sıradan bir fotoğraf bu.
Ne ışık kuruldu bu fotoğraf için ne de başka bir şey.
Dansçı havalandı ve ben de yakaladım!
Tamam, seri davranmış olabilirim.
Ama heyhat, artık günümüzde (profesyonel fotoğrafçılar sinir olacak ama) herkes fotoğrafçı! Hatta iyi fotoğrafçı.
Resmen buna kafa yoruyor, bununla yatıp kalkıyoruz.
Bin tane filtreli, efektli aplikasyon var. Hangisi çektiğimiz fotoğrafın duygusuna uygun ona bakıyor, sonra da instagram’a yüklüyoruz.
Çünkü instagram’da rekabet bol.
En çok like, en çok yorum bizim olmalı.
Böyle bir delilik sözkonusu.
EN İYİ FOTOĞRAF KİMİN
İşte bu fotoğraf için havalanan dansçıyı da dünyanın dört bir yanından gelen (Japonu, Rusu, Brezilyalısı) gazeteciler hep beraber çektik.
Çünkü HTC’nin yeni telefonu Desire Eye’ın dünya lansmanı için bir dans stüdyosunun çatısındaydık ve herkesin tek derdi buydu:
“En iyi kareyi nasıl ve hangi efektle yakalarım?”
Benim yakaladığım bu oldu.
Hangi ışık, hangi efekt, hangi pozlama diye çok da fazla düşünmeden bunu yakaladım.
Kabul edelim, artık elimizdeki telefonlar birer fotoğraf makinesi.
Çoktandır işlevleri sadece bu.
Öyle ki, kimimiz sadece whats app’tan yazışıyor, telefonla konuşmayı artık reddediyor.
Tersi de var: Geçenlerde bir arkadaşım kızdı, “Yeter sıkıldım whats app’tan liseliler gibi yazışmaktan” deyip telefon açtı. İtiraf ediyorum, cümle yazmaya o kadar alışmışım ki, sesi bir tuhaf geldi.
İZ BIRAKMAYA MI ÇALIŞIYORUZ
Yine de sonuç değişmiyor. Yeni telefonların hepsi fotoğraftaki son numaralarıyla ön plana çıkıyor.
Selfie’yi flaşla çekmene olanak sağlayan HTC’nin yenisi de bu ana hedefe çok iyi odaklanmış bir pazarlama harikası.
Tüm dünyadan basını sadece fotoğraf çekimi yapmak için New York çatılarından birine çıkartıp dansçı zıplatmalarından durumu anlayınız.
Esas merak ettiğim ise şu: Sürekli fotoğraf çekmek bizi nereye götürecek kuzum?
Gerçekten o anı belgelemeyi mi seviyoruz yoksa o fotoğrafın alacağı like katsayısı mı bizi motive eden?
Ya da bir şekilde “bakın şunu yaptım, şuraya gittim” diye iz bırakmaya mı çalışıyoruz?
Şehir dedikoduları
ÖKÜZ’LÜ HAVADİS
* İzmir’in meşhur mekanı Öküz, İstanbul’a bu kış bir tane şube konduracakmış. Hem de Nişantaşı’na. Yer arayışları sürüyormuş.
BAGATELLE Mİ GELİYOR
* New York’lu Bagatelle’i İstanbul’da açmak için iki kurum rekabet halindeymiş: Doors grubu ve Demsa. Bakalım hangisi ipi göğüsleyecek?
KURUÇEŞME HAREKETLENMESİ
* Kuruçeşme’deki Members baştan aşağı yenileniyormuş. Yeni haliyle kasıma doğru mekanı açmayı hedefliyorlarmış.
LA BOOM ÜÇLÜYOR
* Emirgan’daki La Boom’un üst katı Monica diye bir makarnacı oluyormuş. 60 kişilik olarak planlanan restoran diğer kardeş iki mekanın aksine (La Boom ve Pizza Emirgan/Gizli Kalsın) daha ağır, daha beyaz örtülü masalI, yani daha fine dining olacakmış.
Paylaş