Başlıkta bahsi geçen ‘pahalı’ film, ‘Metal Fırtına’. İki hafta evvel yazmıştım, Orkun Uçar ve Burak Turna’nın yazdığı ilk ‘Metal Fırtına’nın Özen Film tarafından uzun metraj haline getirileceğini.
Projeyle -ağırlıklı olarak- Özen Film’in sahibi Mehmet Soyarslan’ın oğlu Levent Soyarslan ilgileniyor. Levent Bey’le geçenlerde filmin detaylarını konuştuk.
Bunlardan biri işte, bütçenin beş milyon dolar tutması. Soyarslan, filme ortak olacak Avrupa ve Amerikalı şirketlerle halen görüştüklerini söyledi. ‘Amerikalı şirketler’ lafını duyunca şaşırdım. Ama Soyarslan, ‘ABD’nin politikalarına karşı olan şirketler filme ortak olmak istiyorlar’ diyor. Haklı olabilir.
Bir de filmin yönetmeni kesinlikle Türk olacakmış. Soyarslan, ‘Nuri Bilge Ceylan kadar sinematografiye hakim, ama bir o kadar da genç ve dinamik bir yönetmen istiyoruz’ diyor. İVar mı böyle bir sentez yönetmen?
Neyse, bir de oyuncu meselesi var. Soyarslan, ‘Ben bu filmde başrol oyuncusu olarak Memet Ali Alabora veya Kenan İmirzalıoğlu’nu görmek isterim’ diyor.
Son olarak da, filmde -kitapta bahsi geçen- Anıtkabir’in bombalanma sahnesi de olacakmış. Ama buna karşılık eklenen bir sahne daha varmış. O da sürprizmiş.
‘Yoksa Türkler Özgürlük Heykeli’ni mi bombalıyor’ diye espri yapıyorum.
Soyarslan, ‘Onun gibi bir şey’ diyor.
Nasıl geçti habersiz hafta sonu
Artık bir pazartesi geleneği oldu gezilen görülen yerleri bir çırpıda, turne hissiyatında satıra dökmek. İşte buyrun nerelere kondu serçe bünye.
Önce sevgili ‘kuzukafa’nın (aramızdaki lakabı arkadaşımızın) davetiyle soluğu Movenpick Otel’in AzzuR Restoranı’nda aldık. Burada Ramazan nedeniyle açık büfe var. Mezeler, köfteler derken -ne alakaysa- konu Ferrari Feraye’ye geldi.
Bizim kuzukafa, ‘Ben seviyorum Feraye’yi’ dedi, ‘Valla alımlı ve aklı başında bir kadın’. Diğerleri de katıldı buna. Meğer çok hayranı varmış Feraye’nin...
AzzuR’dan sonraki durağımız Arnavutköy’deki Eylülist. Burada her cuma Zeynep Önkaya sahne alıyor orkestrasıyla.
Dinleyiciler arasında Pınar Aylin ve eşi de vardı. Bir ara laf, Pınar’ın Jöntürk adlı hip hop’çıyla yaptığı düete geldi. Demosu yeni biten düeti dinletti Pınar. Damardan hip hop olmuş. Çok hüzünlü.
Tıpkı Candan’la Ceza’nın ‘Şehir’i gibi.
Cemil İpekçi evlatlık mıydı
İki ayda bir yayınlanan Chronicle, Türkiye’nin tek biyografi dergisi. Her sayısında kamuoyuna malolmuş ‘aileler’in nereden nereye geldiklerini ayrıntılarıyla okumak mümkün. Bir iştah, bir heyecanla...
Mesela bu son sayıda Abdi İpekçi, İsmail Cem ve Cemil İpekçi’nin sülalesi ‘İpekçizade’ler anlatılmış uzun uzun. Müthiş detaylar var İpekçiler’e dair. En önemlisi de Cemil İpekçi’ye ait.
Meğer ünlü modacının babası Dr. Nejat Tokay aileye sonradan katılmış. Nasıl mı? Hikaye biraz karışık, ama kısaca özetlersem olay şundan ibaret:
Aslında Tokaylar ve İpekçiler çok uzaktan akraba ve birbirlerini iyi tanıyan iki ayrı aile. Aralarındaki bu samimi ilişki nedeniyle İpekçi Ailesi’nden çocuğu olmayan bir çift, Tokaylar’ın tek oğlu Nejat’ı evlat edinmek istiyor.
Tokaylar da bu teklifi kabul ediyor ve oğulları Nejat’ı İpekçiler’e veriyor. İşte Nejat Tokay bu sayede İpekçi soyadını alıyor. 1948 doğumlu, günümüzün ünlü modacısı olan oğlu Cemil İpekçi de öyle.
İSMAİL CEM NEDEN SOYADINI KULLANMAZ
İpekçiler’in sırları bu kadarla da bitmiyor. Mesela İsmail Cem’in neden İpekçi soyadını kullanmadığı da açıklanıyor dergide.
60’larda kuzeni Abdi İpekçi’nin yönettiği gazetede çalışmaya başlayan İsmail Cem İpekçi, bir süre sonra soyadından feragat edip okurlarının karşısına İsmail Cem olarak çıkar.
Bu feragatin nedeni Abdi İpekçi’dir. Çünkü Abdi Bey kendisiyle aynı soyadını taşıyan birini gazetede çalıştırdığı için dedikodu çıkacağını düşünür ve böyle bir çözüm bulur. Ve o günden sonra herkes İsmail Cem İpekçi’yi, İsmail Cem olarak tanır.