Sigara yasağı konusunda Cengiz Semercioğlu’nun yazdıklarına katılıyorum. Birçok mekanda uzunca bir süredir sigara yasağı kendiliğinden deliniyor.
Buna artık alıştık diyebilirim. Hatta bazı mekanlar var ki, tıpkı eski günlerdeki gibi üstünüz başınız sigara dumanı kokusuna bulanmış halde çıkıp gidiyorsunuz eve. Yine de genelleme yapmak yanlış olur. Kimi mekanlar da kesinlikle tolerans göstermiyor sigara içmek isteyene. Gerekirse sert bir şekilde “sigara içmeyin” diye uyarıyorlar. Ya da kibar çözümler üretiyorlar. Mesela geçen akşam Cihangir’deki Doğa Balık’ta pencere kenarında oturuyorduk. Pencereler açık. Mekanda bizden başka bir masa daha var. “Bir tane yaksak ne olur ki?” dedi içimizden biri. Ve deyiş o deyiş. Birkaç kişi birden yaktı sigara... Ama Doğa Balık’çılar gelip kibarca uyardılar: “Arka masadaki müşterimiz astımlı olduğunu söyledi, çok rahatsız oluyormuş dumandan. Lütfen söndürür müsünüz sigaraları?” Ve hoop bizimkiler hemen söndürdü bu uyarı üzerine sigaraları... Cengiz’in bahsettiği yeni düzenlemeyle (artık belediye değil, valilik ve kaymakamlık ilgilenecekmiş kontrollerle) umarım tüm mekanlar yeniden sigara yasağını ciddi bir şekilde uygulamaya devam eder. Çünkü şöyle şeyleri de sürekli duyuyorduk: “Mekanlar yetkililere para yediriyor”, “Bazı mekanlar da sigara içen müşteriyi yetkililere önceden şu şekilde şikayet edip önlemlerini alıyorlar cezaya karşı: Valla biz uyardık müşteriyi, ama lafımızı dinlemedi”.
“Şehir bayramda boşalır” klişesi doğru mu yoksa bir şehir efsanesi mi? Kararı siz verin: Önceki akşam saat 22.00 civarı Caddebostan’dan Nişantaşı’na bir saatte zor geldi arkadaşım. İki köprü de kilitmiş meğer. Trafik ilerlemiyormuş bir türlü. Arkadaşım kendini Nişantaşı’na atar atmaz ise sevinç çığlıkları attı: “Karşısı ana baba günü, bu yaka ise bomboş”. Aynı anda Asmalımescit’teki başka bir arkadaşımızdan da rapor geldi: “Burası da bomboş” diye... Asmalımescit hem de! Vay vay vay...
Hadise-Sinan Akçıl-Hande Yener üçlüsü hakkında çıkan haberlerden artık bıktığımı söylemiş miydim? Hele ki, “kim kiminle tatile çıktı” başlıklarından... Ama bu ekiple bir dahaki bayrama ya da yılbaşına filan, şu prodüksiyonu yapmak istiyorum: Dördümüz beraber tatile çıkalım. Ve bu tatilde olan bitenleri yazayım. Hadise’nin ablası da gelsin ama. Hayli eğlenceli ve ilginç olabilir.
Kaçan kurbanlıkların peşinden deli danalar gibi koşturanlardan da, hayvanı yakalamak uğruna türlü türlü işkence yapanlardan da, hayvan yakalamaca görüntülerinden oluşan bayramlık ana haber bültenlerinden de BIKTIM...
Milliyet Cadde yazarı Ali Eyüboğlu önceki gün RTÜK Başkanı Davut Dursun’un “senaristlerle oturup bir konuşmak lazım” sözlerinden yola çıkarak senaristlerin elini kolunu bağlayacak yaptırımların pek yakında gelebileceği konusundaki endişesini yazdı. O noktaya da gelinirse artık pes! Hem senaristlerle oturup ne konuşacak ki RTÜK kontu? Şu konulara girmeyin, bu karakteri şöyle konuşturmayın, şu karakter amcası yaşındaki adama aşık olmasın filan mı? Tamam, yerli dizileri eleştirebilirsiniz. Yerden yere vurabilirsiniz. Ama iş bu noktaya, yani “şu konuyu işle, bunu işleme”ye gelirse, ki bunun adı “dizi muhafazakârlığı”dır, herkes sorumlu olur bu kötü finalden... Bunu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar...
Bayram namazı hakkında geçen bayramlardan birinde şöyle yazmıştım. Şimdi tekrar kendi kendimden alıntı yapmak istedi canım: “Yılda iki kez tekrarlanan bir erkek ritüeli. Daha doğrusu: Bir baba-oğul ritüeli. Tanıdık gelir, bilirsiniz. Her şey 7-8 yaşlarında başlar. Babanız (koyu ya da az dindar, fark etmez) sabah erkenden yatağın yanına gelip sizi uyandırmaya çalışır. Çocukken kolaydır bir şekilde. Kalkar gidersiniz. Ama yaş aldıkça, hele lise-üniversite dolaylarına doğru geldikçe sanki zorlaşır bu ritüele eşlik etmek. Birçok sebepten: Ya o sıcacık yatağı terk etmek istemezsiniz ya da dinden uzaklaşmış, gençlik isyanları içinde her şeye karşı çıkar olmuşsunuzdur. Yıllar geçer, bir şekilde sona erer bu durum. Artık mızmızlanmaz, kendiliğinden ritüele eşlik edersiniz. Hatta babanız yataktan sizi zorla kaldırmaz. Oluruna bırakır her şeyi. Çünkü belli bir yaşa gelmiş ve şunu anlamışsınızdır: Bayram namazına gitmek, aslında babanızı temsil etmektir.”
İzzet Çapa mekanlarını eleştirenler kervanına Oray Eğin de katıldı. Hafta başındaki yazısıyla. Onun da geleneksel vetodan nasiplenmesi an meselesi olabilir mi?