Ayşe Tezel’i keşfedin

Gribalizmin son kurbanlarından biri olarak mecburen eve kapandım.

Eskiden böyle değildi, ne menem bir şeyse bu yeni grip, yatağa yapıştırıyor insanı.

Özetle: Ya televizyon karşısında uyuklanıyor ya da önceden stoklanmış filmler izleniyor.

Başrol oyuncuları arasında bir Türk’ün, yani Ayşe Tezel’in de yer aldığı Avustralya filmi "Court of Lonely Royals" da izlediğim filmler arasındaydı (İtiraf: Nişantaşı korsancılarından bulundu).

Filmin kendisinden çok Ayşe Tezel kimmiş, neye benziyormuş onu merak ediyordum.

Nitekim film, tam da beden gribalizasyona teslim olmuşken fazla karamsar...

Yine de bazı seks sahneleri var, aslında anlatmak isterdim burada doya doya, ama her an köşeye erişim yasağı filan konabilir yurdun sulh mahkemeleri tarafından.

Neyse, asıl bahsetmek istediğime, yani filmde Hunter Thompson rolünü başarıyla oynayan Ayşe Tezel’e gelelim...

27 yaşındaki Ayşe, Londra doğumluymuş. Babası Türk, annesi Yeni Zelandalıymış.

Yani enfes bir karışım kendisi.

Öyle ki, bir Monica Bellucci havası var Ayşe’de: Çok seksi, hem de çok...

Ayşe Tezel, Yeni Zelanda’da drama dersleri alarak dalmış oyunculuk dünyasına.

İlk deneyimi ise Yeni Zelanda’daki TV dramalarından biri olmuş.

Hemen ardından Sidney’e taşınmış. Ve ilk filmi "Meet Me In Miami"de oynamış.

Ardından, yukarıda bahsettiğim film olmak üzere birkaç Avustralya filminde daha.

Ayşe şu anda Londra’da yaşıyor.

"Conquering Demons" adlı bir televizyon dizisindeki rolüne hazırlanıyor.

Oyunculuk kariyeri tam gaz yani. O yüzden derim ki, Ayşe’ye dikkat.

Onun ismini önümüzdeki yıllarda daha çok duyacağız.

Bülent Ersoy’un dönüşümünü anlatan film

Bu yatak döşek zamanlarda tuhaf yerli filmlere de rastgeldim tabii.

Onlardan biri Bülent Ersoy’lu "Şöhretin Sonu"ydu. Şimdilerde yine yeniden boşanmak üzere olan Ersoy’un 80’li yıllarda çekilmiş bu filmi ilginçti.

Çünkü gayet açık bir şekilde Ersoy’un cinsiyet değiştirme hadisesi işleniyordu.

Tabii traji-komik bir şekilde... Efendim, Bülent, Serpil Çakmaklı’yla aşk yaşamaktadır.

Derken iyice şöhret olur, şaşaalı günleri başlar.

Bir yandan da iyice kadınsılaşır, sahne kostümleri tamamen kadın kıyafetleri olur.

Ancak buna rağmen Bülent, Serpil Çakmaklı’yla evlenmeyi düşünmektedir, filan.

Hatta yakın arkadaşlarından birisi Bülent’e gelip "Sapıksın" der (cık, cık, cık).

Ve geliriz filmin en tarihi sahnesine. Bülent bir psikoloğa gider. Haydar Dümenvari psikolog sorar: "Erkeklere ilgi duymuyor musun?" Bülent, "Bilmiyorum" der.

"Peki kadınlara?" der psikolog. Bülent yine "Bilmiyorum" der.

Gerisini izleyemedim ama dönemine göre hayli sorgulayıcı/cesur filmmiş valla, özellikle de Bülent Ersoy açısından.

Bu arada, aslında tam belgesellik, dizilik, filmlik Ersoy’un hayatı.

Niye kimse kalkışmaz ki böyle bir şeye?

Yoksa cidden Bülent Hanım’dan ürkülüyor mu?

Esas gençlik

Nüfusun yarısı 28 yaşın altındaymış.

Görünüşte genç, taze, cıvıl cıvıl bir ülke görünümündeyiz yani.

Oysa bu ülkede gençlik denen şey 28’inden sonra başlıyor.

30’larda en güzel dönemler yaşanıyor.

20’lerdeki "gençlik" sürüyle sebepten heba oluyor.
Yazarın Tüm Yazıları