Aşkımızdan ne güzel klip olurdu oysa

Sinan Akçıl’la Ebru Şallı’nın aşkı/ilişkisi/iltifat kardeşliği yerli kliplerde gördüğümüz tablo aşklar gibi ilerliyor.

Haberin Devamı

Hani o kliplerde kadınla adam illa ki lüks otomobillerin içinde görünür. Hiç trafik olmayan, çok steril yollarda bu gıcır otomobillerini sürerler.
Sonra eve gelir, yatakta/televizyon karşısında filan birbirlerine cilve yaparlar, ama asla seviştiklerini filan görmeyiz ya...
Ev demişken, saray demek daha doğru olur.
Çünkü hiçbir zaman üç oda bir salon evlerde yaşanmaz klip aşkları. Metrekareler devasadır, ama evin dekorasyonu bir o kadar zevksiz, berbat...
Ayrıca klip aşıkları birbirlerine sürekli güler, şaka yapar, hiç kavga etmez. Onları ayıran tek şey ölüm olur.
O ölüm de ne acayiptir ki, hep bir trafik kazasıdır.
Sen klip boyunca adamı/kadını tenha yollarda görüntüle dur, sonra da trafik kazasında çat diye öldür.
Finalde Türkiye gerçeğinin anımsanması Marmaray’da git-gel yapmayı kendine iş edinmiş yolcuların ruh hali kadar fantastiktir.
Sinan Akçıl’la Ebru Şallı’nın ilişkisi de işte böyle, yerli klip.
Sinan, Ebru’ya önce “kutsal kadın” dedi, kadınını sembolleştirdi, melekleştirdi, dokunulmazlaştırdı, heykelini dikti. Tıpkı kliplerde erkeklerin kadınlara yaptığı/davrandığı gibi. Zion’dan Matrix’e gönderip yeni bir gerçeklik inşa etti.
Sonra da (Demirhan Hararlı’nın haberine göre) Şallı’ya sürpriz yaptı ve ona bir adet Mercedes Cabriolet aldı.
Az önce anlatmaya doyamadığım üzere kliplerdeki tablo aşklarda lüks otomobil süper önemli bir detay.
Bu detayın ardından son darbe (fırça darbesi yani) ise Sinan’ın şu Twitter mesajıyla geldi: “Dün yeni klibimi izlemek için bana geldiğinde, ikimiz de gözyaşlarımızı tutamadık. Abartısız söylüyorum ki; sarılıp ağlamamız her şeye bedeldi.”
Burada da kliplerdeki gibi TV karşısında bir gülen bir ağlayan çiftleri düşünün.
Ve işte buyrun, sonunda Ebru’yla Sinan’ın klip aşkı tablosu tamamlandı.
Devamını heyecanla, aşkla, dev dalgalar ve pilates nefesleri eşliğinde (karnımızı içe çekmiş) bekliyoruz.
Nitekim seyirciler olarak bunu fazlasıyla hak ettik.

Haberin Devamı

Nişantaşı sürprizi: Abdi

Öyle süper havalı bir yer değil.
Ayaküstü takılmak için şahane bir yer.
Merdiven altı bir yer (çünkü apartman giriş merdiveni hemen üstte).
Komik bir yer (çünkü sahipleri eğlenceli).
Küçücük bir yer, ama dışarıya taşmaya müsait bir yer.
Kitlesi henüz tam oturmamış, ama istikbal vaat eden bir yer.
Kulüp öncesi şöyle kafana göre takılmalık bir yer.
Yoldan geçenin merakla kafasını uzatıp “Aşağıda neler oluyor böyle?” diyebildiği/diyebileceği bir yer.
Kısacası Nişantaşı Abdi İpekçi’nin yeni mekanı Abdi böyle bir yer.

Haberin Devamı

Hımm…

- Hakan Ural, “Çocukken saçlarım uzun, çok da güzel bir çocuktum, o yüzden Filiz Akın derlerdi bana” demiş.
Umarım bu demecinden sonra sosyal medyada hakkında yapılması muhtemel yorumlar kimyasını bozmaz/ağır sıkıntı yaratmaz üzerinde...
- Nurgül Yeşilçay boşanma sonrası Ali Saydam’a gitmiş, gerisini şöyle anlatmış: “Buluştuk, gel sana strateji yapacağız dedi. Anlattı, anlattı, hepsini büyük bir ciddiyetle dinledim. Ama hiçbirini uygulamadım. Dinlemeyi seviyorum ama sonra kafama göre takılıyorum,”
Yeşilçay’ın PR gurularına teslim edilmemiş özgür Koç kadını ruhuna, stratejisizliğine, bodoslama doğallığına asla söz yok.
Bu olduğu haliyle şahane kendisi.
Hani stratejiyi bir tek dizi projelerinde uygulasa yeter.
Seyirci gözündeki yüksek kredisini bazen hoyratça harcayabiliyor da...

Yazarın Tüm Yazıları