Paylaş
Çünkü dizi o gün bitiyormuş, “Veda” adlı bölümüyle.
O zaman fanlara bir haber: O gece, yani 24 Haziran’da, SuAda’da Hello! dergisinin düzenlediği ve dizi oyuncularının da katılacağı şaşaalı bir davet var.
Önce oyuncularla beraber dizi izleniyor. Sonra da bir aksilik olmazsa Behlül ve Bihter, “Oh be bitti! Artık o yalı içinde durmadan birbirimize bakmak zorunda değiliz” nidalarıyla karşılıklı eğleniyor.
Unutmadan, gecenin en önemli yanı “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasına maddi destek sağlaması. Bu yüzdendir ki gecenin biletleri 500 liradan satılacak...
Önder Bekensir: Hatalıyım
Geçen hafta zodyaktaki romantik poz üzerine yazdık durduk.
Pozun kahramanlarından Önder Bekensir bir mail atmış.
Buyrunuz, kulak kabartınız. Ne diyor/ nasıl söylüyor/ neye vurgu yapıyor...
“Selamlar, yazınızı okudum gayet haklısınız yazdıklarınızda.
Verilen tepki gereksizdi. Fakat Tarkan ile ilgili söylenen kısım tamamen magazinci arkadaşlarımızın yarattığı bir şey.
Muhabir arkadaşla telefonda konuştum. O da biraz saptırarak yazmış.
Keske hiç kimseyle konuşmasaydım.
‘Google’dan arşivime girin bakın’ diye bir cümle de kullanmadım.
Muhabir bana ‘Google’dan araştırma yaptım, sizin kimlerle ilişki yaşadığınız ortada’ dedi. Yani o da saptırılmış.
Benim takıldığım ve sinirlendiğim tek konu Demet ile ayrı tatil yapıyor havasının yaratılmasıdır. Demet’in de dediği gibi ne ben onsuz ne de o bensiz tatil yaparız
(...) Tekrar söylüyorum, HATAlıyım. Açıklama yapmama gerek yoktu. Herkesin özeline saygısı olan, 15 sene yurtdışında yaşamış bir insan olarak bana böyle
açıklama yapmak zaten yakışmaz.”
Şehir içinde koşmak
Bu yazıyı Kelebek’in Yonca’sına (Tokbaş) ithaf etmek istiyorum.
Çünkü onun “koşar adım” yazılarından koşmaya o kadar özendim ki, “Kesin koşacağım haftada bir” dedim kendi kendime.
Ama öyle sahilde, ormanda filan koşmak istemiyordum. Basbayağı şehrin içinde koşmaktı amacım. Caddelerde, bulvarlarda.
New York’ta, Londra’da şehrin göbeğinde koşturanlar gibi...Ya da geçen haftalarda Nişantaşı’nın kaldırımlarında gördüğüm koşan çift gibi... Ve denedim, bir cumartesi öğleden sonra.
Peki ne oldu?
Tamam, öğle saatlerinde (hele bu sıcaklarda) koşulmaz biliyorum.
Bu iş daha erken yapılmalı. Ama geç uyandım, ne yapayım? Yine de sıcağa rağmen Dolmabahçe-Karaköy hattını tamamlayabildim.
Hayır, tabii ki mini parkurumun tamamında koşmuş değilim. Çoğunlukla hızlı hızlı yürüdüm. Her şeyin bir ilki var.
Bir kez daha o acı gerçek: Kaldırımlarımız berbat. Eğri büğrüler. Zaten araba işgalinde hepsi. Ya da inşaat. Ya da insan. Yaylana yaylana ve de üzerime üzerime yürüyen insanlara hayret ettim. Gerçi hepimiz haklıyız, çünkü kaldırımlarda bize yer yok!
Sonuç: Koşmaya devam. Müthiş bir özgürlük çünkü.
Yonca, şimdi seni daha iyi anlıyorum!
Ve Kara Kedi...
Serdar Ortaç, Kültür Bakanlığı eser işletme belgesini gönderdi.
Orada “Kara Kedi”nin müziğini yapan kişi olarak Rus besteci Matvienko görünüyor. Yani doğru bildirim yapılmış, sorun yok, gayet güzel.
Rus taraftan alınan izin belgesi de gönderildi.
Orada her şey var, ama imzalar yok.
Bu kısım biraz flu geldi.
Neyse, uzun deşmenin sonucu: Çalma çırpma yok, vahim bir kartonet hatası var.
Bu da tez elden düzeltilecek gibi.
Yine de şunu düşünmeden edemiyorum: Bunu yazmasaydım da düzeltilecekti o kartonet umarım, böyle satılmayacaktı piyasada...
Paylaş