Artık bilinmeyen yerlere gitmek moda

Daha düne kadar, doksanların ortaları diyelim, yurtdışına seyahat etmek şundan ibaretti: İyi kazananlar belli başlı Avrupa şehirlerine gidip çılgınlar gibi alışveriş yapar ve pek bir şey görmeden geri dönerdi.

Orta hallisi belki yılda bir-iki kez turlara katılır, ama yine belli başlı Avrupa şehirlerine ya da en fazla Uzakdoğu’ya bakınırdı.

Öğrenci kıvamındakiler ise au-pair’lik sayesinde ya da interrail yaparak yurtdışı yüzü görürlerdi.

Bir parantez: Interrail’in tanınmasını/sevilmesini sağlayan da Buket Uzuner olmuştur. Çünkü 1989’da çıkan "Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları" adlı kitabı, bu yolla Avrupa’ya yaptığı tren yolculuklarından kesitler taşır.

Peki bugüne geldiğimizde durum ne? Türkler’in seyahat trendleri ne durumda? Hálá aynı mı? Tabii ki değil. Aslında müthiş bir çeşitlilik olduğunu az çok gözlemliyordum. Mesela bir yıl boyunca deli gibi çalışıp bir haftalık izninde tur mur ayarlamadan Kamboçya’ya, Vietnam’a gidenleri biliyorum. Millet Bodrum-Çeşme yapıp şezlonglarda cız-bız olurken az fedakarlık değil oralara gitmek...

Bu yüzden geçenlerde, ülkenin en çok gezen, aynı zamanda gezme işinin organizasyonunu yapan (Jules Verne’in genel müdürü), hatta bir ara gezi yazıları da yazmış şahane bir kadınla tanıştım: Ayşe Yağcı’yla.

Buluşmamızı sağlayan da Yeşim Topaloğlu oldu. Ki ben ona kısaca "The Yeşim" diyorum. Her şeyi hızla koordine ettiği için.

Peki neler dedi Ayşe Yağcı? Her şeyi... Türkler artık nereleri tercih ediyor? En olmadık/en bilinmedik yerlere gitmek isteyenlere nereleri öneriyor? Devamı alttaki kutucukta.

Yükselen adresler: Bhutan, Krabi, Patagonya

Önce Ayşe Yağcı’nın ağzından değişimin özeti: "Seyahat alışkanlıklarımız doksanlardan bu yana hızla değişti. Eskiden tura çıkılır, büyük bir otelde kalınır, otel lobisinden alışveriş yapmak dışında çıkılmazdı. Şimdi böyle değil. Butik otel tercih ediliyor, bilinmeyen bölgelere gidilmek isteniyor, alışveriş arka planda kaldı. Önemli olan bir deneyim yaşamak."

Yağcı’dan, farklı deneyim yaşamak isteyenler için bir liste istedim.

İşte önerdiği yerler, nedenleriyle beraber...

n GUATEMALA: Herkes Meksika’ya giderken değişiklik olsun diye! Bir de çok az kişinin bildiği tüten yanardağı, kızıl toprak yolları ve rengarenk boyalı evleri için... Antigua şehrinde eski bir manastırın restore edilmesi ile otel haline gelen Casa Santa Domingo’da kalınabilir.

n KRABİ VE CHIANG MAİ: Uzakdoğu denince eskiden Phuket dışında bir yer bilinmezdi. Sonra Samui’ye gidilir oldu. Şimdi ise Krabi Adası’na ilgi var. Geleceğin Phuket’i, Samui’si. Bir de eski Tayland’ı görmek için Chiang Mai’ye gidiliyor. Orada hálá fillerle bir yerden bir yere giden Tayland köylüleri var çünkü.

n BHUTAN: İngiltere’de, "Herkesin makinelerden çıkmış giysiler giydiği doğru mu?" sorusunu duyacağınız kadar gerçek dünyadan uzak olduğu için Bhutan’a gidilir! Ayrıca pirinç tarlaları, olağanüstü manzaralı, Budist tapınakları ve tabii hiç turist otobüsüne rastlamayacağınız için de.

n PATAGONYA: Bir kere, "Sen Patagonyalı mısın?" sözünün kaynağını öğrenmek için gidilir! Sonra da, otelin çok yakınına kadar gelen buzulda yürüyüş yapmak için. Otel tavsiyesi: Şili Patagonya’sındaki Hotel Explora.

n İSPANYA’DA RIOJA: Köyleri, bağları, sakinliği ile Rioja bölgesini çok popüler olmadan görmek lazım. Kanadalı ünlü mimar Frank O. Gehry tasarımı, eski bir şaraphanenin elden geçirilmiş hali olan Hotel Marques de Riscal’de kalınabilir.

Cumartesi- pazar: Ne yapmak lazım

n İZLEMEK LAZIM: Paralimpik, yani engelliler olimpiyatı için Pekin’e gidecek sporcularımız için bugün Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verilecek Yalın konserini. Hem burada konser izlemek çok keyifli hem de Yalın’ın sahneye çıkış anı cidden şık (en azından Arena’da öyleydi). Kaçırmayınız.

n DANS ETMEK LAZIM: Gece geç saatte, Sürmeli’nin tepesindeki Babe’in terasında Miami’den kalkıp gelmiş ünlü dj/prodüktör George Morel’in kendine özgü house müziği eşliğinde... Geçen hafta burada dolunay eşliğinde dans etmiştim. Bu kez dolunay yok, ama GM var.
Yazarın Tüm Yazıları