Paylaş
Filmde tabii, canlandırdığı Dylan karakterinin ağzından: “Tenis oynamak gibi bir şey seks de. Biz de tenis oynar gibi yatsak?”
Arkadaşı Jamie de (aslında yeni arkadaş olmuşlar, mazileri çok yeni) “Tamam” diyor, “Neden olmasın?”
Ve bir anlaşma imzalıyorlar. Daha doğrusu iPad’e indirilmiş İncil aplikasyonunun üstüne el basıyorlar! (filmin en iyi sahnelerinden biriydi.)
Ne diye? İlişki yok, aşk yok, birbirini ertesi gün arayıp dırdır etmece yok, sade ve sadece “ihtiyaç duyulduğunda” tumba yatak var diye...
Oluyor da, bayağı harala gürele sevişiyorlar.
Birbirlerine direktif veriyorlar sevişirken, “Ensemi öp, şurama dokun, oradan aşağı in” diye.
Normalde sevgiline diyemezsin ya böyle şeyler, demek ki yataktaki arkadaşın olunca “battı balık” durumu oluyor, cool olmaktan vazgeçiyorsun.
Justin, yani Dylan ise sevişirken çoraplarını çıkarmıyor.
Ayaklar temas ederse olay “başka türlü bir şey” olur diye.
Aslında doğru: Seviştiğin kişiyle ayaklarınız temas ederse sanki bir ilişki başlıyormuş gibi hissediyorsun.
Ellerden daha önemli ayakların sürtünme katsayısı!
O yüzden bu çorap kalkanını anlayabiliyorum.
Ama dikkat! Ya bu Jamie çorap fetişisti olsaydı?
Dünyanın ve de fantezilerin bin bir türlü hali var malum.
O yüzden kınamayınız, çorap fetişistleri de var hayatta.
Neyse, dağılmadan tam gaz devam edelim...
Gel zaman git zaman bu arkadaşça sevişmelerin dozu artıyor. Ve iki arkadaş birbirlerine bağımlı hale geliyor.
Ta ki (hain) Jamie, “Yok abi, ben ilişki istiyorum galiba, beyaz atlı prensimi bulucam” deyip mızıkçılık edene kadar...
Sonrasını tahmin edersiniz. Klasik Hollywood. Sürpriz yok.
Olmasına da gerek yok.
Filmin yatağa atılası malzemesi belli, “tenis oynar gibi yatan arkadaşlar.”
Olabilir mi?
Arkadaşınızla beraber olmak hiç aklınızdan geçti mi?
Bazı arkadaşlıkların bir süre sonra aşka, evliliğe filan dönüştüğünü biliyoruz. Ondan bahsetmiyorum.
Bahsettiğim malum: Arkadaşınla henüz arkadaşken sevişmek... Sonra yine arkadaş kalmak.
“Ayy olur mu öyle şey, iğrençç” diyen yalancıyı bir yana bırakalım, bence herkes içinden bir kere geçiriyordur arkadaşı için: “Acaba onunla sevişsem nasıl olur?” diye.
Bir de olaya tersinden bakın. Biriyle çıkmaya başlıyorsunuz. Her şey iyi güzel. Sevişmeler gırla.
Derken bir gün, karşı taraf diyor ki, “Ayrılalım, yürütemiyorum. Ama nolur arkadaş kalalım!”
İşin öncesinde, ortasında, sonunda herkes “arkadaş kalmak” istiyor yani, acı ama modern gerçek.
Peki bizde bu “yatak arkadaşlığı” mevzusu tutar mı? Bir trend olarak yani...
Bir hayli geniş sosyal çevreme sordum, soruşturdum. Özellikle de kadınlar arasında.
“Yok” dediler, “Tutmaz, bizde kadınlar eninde sonunda şefkat ister, duygusallık ister. Tenis oynamak gibi olmaz.”
Tamam, tamam dedim sustum. İyi de sizde durum nedir?
Cumartesi gecesini kiminle geçiriyorsun
Justin’in (poposunu göstermeye ayrıca doyamadığı) filmde bir de deniliyor ki, “Cuma gecesini kimle geçirdiğin değil, cumartesi tüm günü kimle geçirdiğin önemli.” Gördüğünüz gibi, filmden kopamıyorum.
Oysa nasıl basit, sıradan, eğlencelik bir film.
Ama işte hiç “Bir Zamanlar Anadolu’da” havasında, yani taşra sıkıntısı havasında değilim.
“Şehir sıkıntısı” daha cazip geldi bugün.
Yarın da bir doz Nuri Bilge Ceylan alır, o sıkıntılara inerim cuma-cumartesi yazısında.
Ama bu kadar eğlenceli olur mu bilemem. Diyor ve tekrar o lafa dönüyorum.
Özetle; cuma gecesi birlikte olduğun anlıktır, tek geceliktir, şehvettir, öylesinedir. Ama cumartesi gecesi birlikte olmayı isteyeceğin kişi ömürlük olmaya adaydır.
Deniliyor.
Günlere göre böyle bir algı var mı? Aslında var.
Ama gece dışarı çıkma olayları sadece cuma-cumartesi ile kısıtlı olmadığına göre günümüzde, mesela salıyı mesela perşembeyi ne yapacağız?
Şöyle mi diyeceğiz, “Önemli olan salıdan perşembeye olta attıkların değil, pazar sabahı tuttuğun esas balıktırr”.
Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Şehrin seks sıkıntıları da bir yere kadar. Diyorum.
Paylaş