Ben görmeyeli Ankara epey değişmiş. Ama ne bakımdan? Çok basit: Üst geçit-alt geçit sayısında çılgınca bir artış var.
Malum, Melih Gökçek hem geçit hem de bol fıskiyeli havuz tutkunu. Ankara demek, artık biraz da bunlar demek. Gerçi Kuğulupark Geçidi iyi olmuş, anında Cinnah’da oluyorsunuz.
Ama şöyle bir handikap var. Neredeyse tüm yollar tek yön olmuş. Habire dolaşmak zorunda kalıyorsunuz. Mesela Çankaya’dan Kızılay’a inmek eskiden çok kolaydı, şimdi dön dolaş sıkılıyor insan. "Nereden çıktı bu Ankara yol durumu?" diyene işte bahanem:
Hep İstanbul’un gecesi-gündüzü yazılacak değil. Bir tür turneye çıkmışım farz edin, ki arada yapmak lazım, çünkü Türkiye sadece İstanbul’dan ibaret değil.
Gelelim Ankara gecelerine... Papermoon’un burada açılması Ankara’ya şöyle bir renk getirmiş. Eğer Ankara’ya iş için gelen İstanbullu arıyorsanız Papermoon’a bakmanız yeterli!
Çünkü tüm İstanbullular gelir gelmez orada alıyor soluğu. Hem adı Papermoon olduğundan hem de kafe kısmı sokağa baktığı ve hareket/bereket vadettiği için.
Papermoon’un restoranı ise en üst katta. Şef garsonu mönüdeki balık çeşitlerini övüyor.
Şöyle bir inanıştan yola çıkarak: "Balığın iyisi Ankara’da yenir".
Öyle galiba, yediğim levrek gayet lezizdi.
Ankara’nın Bağdat Caddesi kıvamındaki yeri Arjantin Caddesi.
Nedeni sosyal hayatta gizli: Sürüyle kafe-bar ve kuaförden yeni çıkmış gibi saçları yapılı dolaşan havalı genç kızlar var. Caddenin en iyi yeri Ivy-Nyx ve Ocean’ın bir arada olduğu bina. Burada hem yemek yeniyor hem de terasta gece 02.00’a kadar demleniliyor.
Ivy kapanınca da Mischa ya da Salata’ya gidiliyor. Asıl eğlenilen/dağıtılan kulüplere yani...
Lakin ben o Mischa’yı korkunç buldum. Müzikler demode, tavanı basık, içerisi havasız.
Yine de Ankaralı memnundu bu sıkış tıkış yerde eğlenmekten...
İstanbul’da olduğu gibi Ankara’da da bir spor çılgınlığı hakim, her yaştan insan arasında. Söğütözü’nde iyi spor kulüpleri açılmış mesela. Bir de Ankaralının statü sembolü bir kulüp var;Renewa. Hem spor hem spa merkezi karışımı bir büyük arena burası...
Ama bunlar hem önemli hem değil. Tıpkı İstanbul’un MAC’i (Kanyon’daki), Hillside’ı ya da Mayadrom’u gibi bir kategori Renewa.
Hani buralara ait olmak, görülmek/görünmek yükselen değer ya, o bakımdan.
Tek farkla: İstanbul’daki bu tarz kulüplerde yanı başınızda Ferit Şahenk/Sadettin Saran gibi bir işadamını ya da Cem Yılmaz’ı görürsünüz.
Renewa’da Ankara Valisi’yle baş başasınız. Ünlü seçeneği haliyle bürokratla sınırlı.
Ama aklınıza geleni hemen yanıtlayayım. Milletvekilleri fazla gelmiyormuş!
Demek ki spora düşkün değiller.
Aslında doğrudur; nitekim tipik Türk erkeği saunacıdır. Hele milletvekili olanı daha fazla.
Bu arada Renewa’nın Titan diye bir bakımı var. Ankaralı kadınların, hatta İstanbul’dan gelenlerin bile rağbet ettiği ameliyatsız bir cilt germe işlemiymiş. "Nasıl yani?" diyenler için sordum, Renewa’cıların yanıtı şuydu: Kızılötesi ışın yayan bir cihazla derinin alt tabakası ısıtılarak cildin esnekliğini sağlayan kolajen yapımının artması sağlanıyormuş!
Karışık mı? Pek değil. Ama insan tırsabilir. Işınlar, cildin ısınması filan...
Gerçi uygulayan doktor rahatlatıyor insanı. Her şeyi anlatıyor.
Ben denedim mi? Hayır! İhtiyacım yokmuş nitekim...
Son olarak: Renewa’nın da konuşlandığı Dikmen Vadisi -kırkbir kere tü tü tü- yemyeşil olmuş.
Ben öğrenciyken çoraktı buralar yoksa. Üstelik vadinin ortasından su akıyor şırıl şırıl. Evet, Ankaralı suya/denize hasret, anladık. Ama bu kadarı da fazla değil mi yahu?
Bu yazın ekstra kurak geçeceği, tüm T.C. vatandaşlarının toptan susuz kalabileceği teorisi içimizi kavururken şu çorak günlerde.
Yine de fıskiyesi bol Ankara’yı seviyorum, itiraf ediyorum.