Paylaş
İzleyiciler ekranda Hadise’nin kırmızı rujunun fazlalılığına, ifadesindeki sertliğe filan takılmış, ama bence bizim oturduğumuz koltuklardan görünen koreografi gayet profesyonel ve seksiydi.
Ama şunu da söylemek gerek: Koreografinin başlangıcı Beyonce’nin “I Am...” adlı dünya turnesiyle benzerlikler taşıyordu.
Beyonce o turnede “Ave Maria&In The Arms Of An Angel”ı söylerken dansçılar ona gelinlik giydirirler.
Hadise’nin şovunda benzer bir hadise, tersinden resmedildi: Gelinliği andıran kıyafetle, bir beyaz kuğu olarak çıktı karşımıza ünlü şarkıcı.
Daha sonra dansçıları o kıyafeti üzerinden çıkardı... Hadise’nin Beyonce’nin tarzını sevdiği, onun izinden gittiği çok açık.
Bu öykünmeyi birebir yapmadığı sürece ondan ilham almasında bence sorun yok.
Çünkü sahneye çok yakışan ve çok iyi dans eden bir pop star. Onun gibi dans eden bir kadın pop star bizde yok.
EN ŞAŞIRTICI AN... Tabii ki Tuğba Ekinci’nin sahneye fırlayıp Tarkan’a o saçma soruyu sorduğu an.
Ekinci amacına ulaştı, herkes onu konuştu gece boyunca. Birkaç gün boyunca da konuşmaya devam edecek.
Bu sevimsiz fırlamalığı ona birkaç televizyon programı konukluğu ve ekstra konser olarak geri dönecektir.
Ama uzun vadede ne yazık ki bir şey olmaz. Zaten kendisine en güzel yanıtı Tarkan elleriyle yaptığı “çok beklersin” manasındaki hareketiyle verdi.
Bu arada Beyaz keşke o an daha müdahaleci davransaydı. Galiba o da Ekinci’nin şirret tavrından çekindi.
BÜLENT GAGA ERSOY... Tam bir yerli Lady Gaga. O kıyafet, o saçlar ve o “bir başka” kendine özgüvenle, sahnede herkesi dize getirdi. Ayşe Arman’ın kıyafetini, duruşunu överken de öyle; “Ben öyle diyorsam öyledir” dedi ve noktayı koydu Gaga Ersoy.
Hatta sahneye o çıkınca bütün salonda müthiş bir sessizlik hakim oldu, çıt çıkmadı.
Hepimiz korktuk Bülent Hanım’dan yani...
Aslında Ersoy’un sahnede daha fazla kalıp bir şov yapmasını isterdi deli gönül. Hatta şöyle rakı bardaklı bir şov.
Bir gün yapsa (kafamızda filan kırsa o bardakları) hiç de fena olmaz...
En son bunlar oldu
BİR “DİKEY” DEFİLE... Galata Kulesi geçenlerde ilginç bir defileye ev sahipliği yaptı. Önce kulenin dibine bildiğimiz, “normal” defile podyumu kuruldu. Davetliler etrafına konuşlandı.
Ama defile podyumda değil, yukarıda başladı!
Kulenin en tepesinden mankenler iplerle yavaş yavaş aşağı inerken davetliler şaşkındı haliyle.
“Aman yavrum düşeceksin, dikkat et” şefkati belirdi kimi kabarık saçlı, röfleli teyzelerde...
Derken podyumda esas mankenler belirdi. Ve onlar yürümeye başladı.
Meğer kuleden aşağı inenler profesyonel dağcıymış.
Onlar da “yere” inince esas mankenlerle beraber yürüdüler ve defile tamamlandı.
Peki bu defile neden hem dikey hem de yatay olarak yapılmıştı, dert neydi kuzum?
Hemen bilgi verelim: Defile, Ramsey’in “Zero Weight” adını verdiği tasarımları için yapıldı.
Zero Weight’ın takım elbiseleri meğer yüzde 50 oranında daha hafifmiş. Bu hafifliği vurgulamak adına kuleden aşağı salınmış takım elbiseli dağcılar.
BİR “ZORLAMA” PARTİ... Andy Warhol sergisi vesilesiyle İstanbul semalarını sarıp sarmalayan pop-art ruhu partilere de malzeme oldu. Supper Club’ta yapılan “Factory People” partisi de bunlardan biriydi.
Ama ne yazık ki içeride “Factory People” tarzı insanlar değil, “gayet Reina” insanları vardı.
Bir de her adım başı garson. Onlar da zaten şişe açmazsanız asla yardımcı olmuyorlardı.
“Gidin bardan alın içkinizi” filan diyorlardı.
Bu zorlama Andy Warhol partisine daha fazla katlanamayıp tez elden tüyüldü tabii.
Paylaş